Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
=> NEHİR TERS AKTI
=> HASIR İZİ
=> HAZRET-İ TALHA
=> SEYYİD FEHİM-İ ARVÂSÎ
=> SULTAN MAHMUD VE AYAZ
=> “BUNU KİM SÖYLEDİ”
=> GERDANLIK VE TAVUK
=> BİR EVLİYANIN DİĞER EVLİYAYA EDEBİ
=> FİRAVN’UN İMZASI
=> MUHYİDDİN-İ ARABÎ
=> HAZRETi FATIMA’NIN ARZUSU
=> KISSADAN HİSSSE
=> ÜÇ KOR PARÇASI
=> HAZRET-İ MEHDÎ
=> KUYU SAHİBİ
=> Serâya Yapılan Mescid
=> Hapisden Kurtaran Namâz
=> Evi Yanmısdı
=> Tenceredeki Su
=> Ayagındaki Ok
=> Bayıltan Ilâc
=> Namâz Için Fedâkârlık
=> YANMAYAN HIRKA
=> 1’den önce sayı var mı?
=> Abdestsiz emzirilen süt
=> Açlıktan ölen servet sahibi
=> Anne anne, Allah bizi görüyor
=> Atalarımız böyle âdil idi
=> Allahü ehad ver-resulü Ahmed
=> Ayakkabıcının korkusu
=> Bari onunla beraber yanayım
=> Batmayan gemi
=> Baykuşun kıssası
=> Benim gücüm bu kadar
=> Benimle kerpiç yaptılar
=> Beterin beteri var
=> Bir elma ve imam-ı a’zamın babası
=> Bu iki müslüman yalan söylemez
=> Bu nasıl tevekküldür
=> Bu suya pislik karıştırma
=> Cömertlik imtihanı
=> Desenize akılları da kıt olur
=> Eski bir çorabı bile götüremedim
=> Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım
=> Fidanlar şimdiden meyve verdi
=> Hakimin üç kusuru
=> Hakkımızda belki bu hayırlıdır
=> Hafıza meselesi
=> Kararan yüz nurlandı
=> Kazdığı kuyuya düştü
=> Kibrin zararı
=> Kuşun öğüdü
=> kapatılamayan kapı
=> Muhammed Hadimi hazretleri
=> Kötülük eden kendine eder
=> Namaza gelenin farkı
=> Neyine güvenerek kibirleniyorsun?
=> Onu Melekler yıkadı
=> Ramazana hürmetin neticesi
=> Resulullahın sana selamı var
=> Rüyadaki padişahlığın ne kıymeti var?
=> Sen bizi kiminle sanırsın
=> Sen hani zengindin
=> Sana azab-ı ilahi gelir
=> Sende kibir var
=> Ölürken bile birbirlerini düşündüler
=> Tahtıma oturabilir miyim?
=> Toprağın altında en fazla ne var
=> Yerdeki besmeleye hürmet
=> Yalvara yalvara istenen bela
=> Ya Rabbi, iman ile ölmemi nasip eyle
=> Yüz altın hediyemi versenize
=> Yavuz’un âlimlere verdiği kıymet
=> Korkarım ki toprak beni kabul etmez
=> Hakiki âlimlerin hâli
=> Günah hastalığının ilacı
=> Bu kemiği hazineler tartamaz
=> Böyle ucuz saltanat bize lazım değil
=> Sen niçin ağlıyorsun?
=> Sakın bu işten ayrılma
=> Sultan Süleyman’ın sandık vasiyeti
=> Zaferi siz mi kazandınız, Allah mı ihsan etti?
=> Müşrikler de göze tâbi olmuşlardı
=> Hiçbir edepsiz Allah’ın veli kulu olamaz
=> İnsanı tanımada ölçü
=> Kulluk böyle olur
=> Yirmi saniyede mi yapacaksın?
=> Esas hasta benmişim
=> Allahü teâlâ seni her an görüyor
=> Bizden ne öğrendin?
=> Bu bedeli kullar ödeyemez
=> Veren de O alan da O!..
=> Çürük elma için ne istersin
=> Fatih’in ilme verdiği kıymet
=> Büyükleri seven mahrum kalmaz
=> Kurtulmak istiyorsan Sultanımızı üzme!..
=> Askerime helal lokma gerekir!
=> Sorması iman alametidir
=> İpliği satmaya gönderdim
=> Benim sonum ne olacak
=> Bal Tefsiri
=> İyiliğin peşinden imtihan gelir
=> Burada bir incelik var
=> Abdullah bin Mübarek hazretleri
=> Sahibini kim bilmez
=> Verdi O Hazret Senin İşini
=> Üçyüz yıl uyudular
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Verdi O Hazret Senin İşini


Verdi O Hazret Senin İşini
 


-Kırık yumurta var mıdır komşu?

Arkadaşının dükkanına giren, yaşlıca bir kadın sordu bu suali... Başında siyah ve eski bir atkı vardı. Yüzü kırışıktı. Arkadaşım cevap verdi:

-Senin için ayırdık.

Meraklanmıştım:

-Neden kırık yumurta alıyorsun teyze?

-Daha ucuz oluyor!..

Kadıncağızın fakirliğini geç anladım. Kırık yumurta ile, pasta falan yaptıklarını zannetmiştim. Telâfi için, laf olsun diye yeniden sordum:

-Kaç çocuğun var teyze?

-Bir torunum...

-Nerelisiniz?

-Biz muhaciriz!..

-Efendin yok mu?

-Olmaz mı?

-Ne iş yapar?

-Onun gibilere pek iş vermiyorlar!..

Bir kartvizit uzatarak:

-Yarın şu adrese gitsin, belki bir iş bulabilir... dedim.

Kadıncağız inanmaz bir şekilde:

-Allah senden razı olsun!.. diye teşekkür etti.

Ertesi gün bizim gazeteye kocasını kadıncağız getirdi... Beni görünce:

-Aaaa!.. Kartı veren bey de buradaymış... dedi.

Adamın kulakları hemen hemen hiç işitmiyordu. Sebebim sordum "Boş ver" gibilerden elini salladı. Depoda iş bulundu... İade gazeteleri sayacak ve boyayacaktı. Kadıncağız gene inanamaz bir şekilde gazeteden ayrıldı...

Öğle tatilinde depoya indim. Adam beni görünce hemen ayağa kalktı. Yerlere kadar eğildi. Teşekkür etti.

-Kulaklarına ne oldu? diye işaret ettim.

•Eziyet!.. Eziyet ettiler.

-Nasıl?

-Uzundur, anlatayım mı? diye sordu.

"Evet" manasına başımı salladım. Adam belki de kulakları duymadığı için Bağıra bağıra konuşuyordu. Fakat ben memnundum. Böylece hikâyeyi, herkes daha kolay duyabiliyordu:

-Efendi, biz Balkanlarda yaşayan Müslümanlar, çok eziyetler çektik. Ne zaman ki Kızıl ordu evimize girdi, anladık eziyet ne imiş!

Sessizce dinliyorduk. O gene bağıra bağıra anlatıyordu:

-Herkes gibi bizim de bağımız var idi. Gül tütün ve elmalarımız, Balkan'da meşhur idi. Köyümüze gelen Kızıl Çavuş, bize acıdı. Başka yere sürmedi. Çiftliğimizde, bahçemizde bıraktı. Kendi toprağımıza IRGAT olduk. Lâkin dedi: "Şu kadar ton elma, şu kadar tütün, şu kadar sepet gül yaprağı isterim... Daha az verirseniz, sürerim sizi Sibirya'ya..." Kabul ettik Sibirya çok soğuk derler... Alışmışız kendi topraklarımıza. İlk yıl verdi Allah bereket, biz de verdik onlara!.. Dedi çavuş: "Sizin burda adam çok var!.. Gençleri başka çiftliklere göndereceğim. Emir geldi. Kızıl zabitten! Damatla kızımı alıp gittiler... Bir daha onları görmedik. İkinci yıl yağmadı yağmur, vermedi güzel Allah'ım. Biz de vermedik kızıl çavuşa... İşte o gün aldı beni karakola. Kulaklarıma verdi cereyan. Duymam artık o sebeple. Çavuş dedi: "Seneye de verirsen az, alırım torunu elinden... Dedim: "Peki, peki!.. Meraklanma, vereceğim çok elma seneye"... Akşam geldim eve. Baktım toruncuğuma. Kızımın emanetçiği, ninesine sokulmuş. Koklaşır durur. Dedi bir kere:

-Nine elma kokarsın!.. Ne güzel kokarsın!

Bizimki dedi: "Sus", sonra çıkardı koyuncağızından iki elma, uzattı narinciğe.

Dedi: "Yavaş yiyesin, senin için kopardım ağacımızdan. Duymasın kimse. Sonra bizi asarlar!.."

Ertesi gün kızıl Çavuş, çağırmış hepimizi. Korka korka gittik. Masanın üzerinde iki elma koçanı durur.

-Bunları çalmaya utanmıyor musunuz?.. Hepiniz hapissiniz. Bu elma diplerini sizin çoban bulmuş bahçede. Getirmiş bize "Ben çalmadım" diyerek! Hapisteki gardiyan dedi bana: "Niçin gitmezsiniz bu eziyetten?.." Dedim "Nasıl?.." Dedi: Satarsınız malınızı Kızıl orduya, gidersiniz hudut dışına..." Sattık varımızı, yoğumuzu. O parayla alabildik iki tren bileti. Geldik Payitaht'a (İstanbul'a)... Hem domuz eti yemeyiz. Hem Eyüp Sultan Hazretleri'nden dileriz imdat! Verdi bize o hazret, bugün senin işini... Anladın mı şimdi?




 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol