Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
=> Mübarek Nuru
=> Dünyaya Teşrifleri
=> Mübarek Emanet
=> Gençliği ve Evlenmesi
=> Biseti ve Daveti
=> İlk Müslümanlar
=> Habeşistana Hicret
=> Habeşistana İkinci Hicret
=> Hüzün Yılları
=> Miraç Mucizesi
=> Hicret
=> Medine-i Münevvere Devri
=> Bedir Gazası
=> Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi
=> Beni Nadir Yahudileri
=> Fatıma Binti Esed'in Vefatı
=> Reci Vakası
=> Beni Mustalik Gazası
=> Beni Kureyza Yahudileri
=> Hudeybiye Sulhnamesi
=> Davet Mektupları
=> Hayberin Fethi
=> Umret-ül Gaza Seferi
=> Mute Gazası
=> Mekke'nin Fethi
=> Huneyn Gazası
=> Tebük Seferi
=> Veda Haccı
=> Vefatı
=> Hilye-i Saadet
=> Âlemlerin Rahmeti
=> Bazı Mucizeleri
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Mekke'nin Fethi

 
  Kureyş ahdi bozdu
  Bu döşeğe oturamazsın
  Medine’den çıktılar
  Ebu Süfyan’ın imanı
  Bugün öyle gündür ki...
  Kâbe’ye giren kurtulur
  Müşrikler ümitliydi
  Hak gelince bâtıl gider
 

Kureyş ahdi bozdu

Hudeybiye sulhünün şöyleydi bir maddesi:
O havalide olan her Arap kabilesi,

Ya Muhammedilerin olacaktı yanında,
Ya da olacaklardı Kureyş’in saflarında.

İşbu kabilelerden (Huzaa) kabilesi,
Müslümanlardan yana olmuşlardı cümlesi.

Lakin (Beni Bekr) ise, Kureyş müşriklerinin,
Yanında bulunmayı gördüler daha emin.

Zaten bu kabileler, düşmandı birbirine.
Sık sık saldırıyordu birisi diğerine.

Velakin Hudeybiye sulhüne göre bunlar,
İki sene müddetle, harp etmeden durdular.

Fakat Beni Bekir’den birisi, en nihayet,
Şiir yazıp, Resule eylemişti hakaret.

Huzaa’dan bir genç de, dayanamayıp buna,
O kimseye vurarak, boyadı onu kana.

Bekr oğulları ise, bilerek bunu fırsat,
Saldırıya geçtiler Huzaa’ya o saat.

Kureyş müşrikleri de, hem çok silah vererek,
Hem onlara gizlice, adamlar göndererek,

Bu saldırı işine yardım eylemişlerdi.
Ve yirmiden ziyade mümin öldürmüşlerdi.

Bu gece baskınında, bazısı Huzaa’dan,
Yardım istemişlerdi, manen Resulullahtan.

O anda Resulullah, hazret-i Meymune’nin,
Evindeydi ve o an, kalkmıştı abdest için.

Allah’ın izni ile o Server-i kâinat,
Duydu ki, Müslümanlar istiyor ondan imdat.

(Lebbeyk! Lebbeyk!) buyurdu o çağrıya cevaben.
Meymune validemiz işitip sordu hemen.

Dedi: (Ya Resulallah, merak ettim bendeniz.
Yanımızda kimse yok, kime Lebbeyk dediniz?)

Peygamber-i zişân da buyurdu ki cevaben:
(Huzaa müminleri yardım istedi benden.)

Velhasıl Kureyşliler, Hudeybiye sulhünün,
Maddesine aykırı davranmışlardı o gün.

Huzaa’dan bir heyet, Medine’ye geldiler.
Peygamber-i zişâna, bunu haber verdiler.

Peygamber efendimiz, üzülüp buna hemen,
Gelen Müslümanlara buyurdu ki cevaben:

(Yardımda bulunmazsam Huzaa’ya, vallahi,
Hiç yardım olunmasın o zaman bana dahi.)

Daha sonra bir mektup yazdırdı ki Kureyş’e:
(Siz neden karıştınız böyle kötü bir işe?

Siz, Bekr oğullarına yardımda bulunarak,
Adam öldürmüşsünüz, gece baskın yaparak.

Onlarla ittifaktan, ya vaz geçeceksiniz,
Yahut ölenler için, diyet vereceksiniz.

Bunlardan birisini eğer ki tam olarak,
Yapmazsanız, sizinle harp ederim muhakkak.)

Lakin Kureyş, reddedip Onun bu teklifini,
Harbe tahrik ettiler, Allah’ın Habibini.
 

Bu döşeğe oturamazsın

Resulün teklifini reddeden Kureyşliler,
Bu sefer de büyük bir endişeye düştüler.

Bin defa pişman olup öyle dediklerine,
Büyük bir korku düştü hepsinin kalblerine.

Hemen Ebu Süfyan’a dediler ki o vakit:
(Bunu düzeltmek için, derhal Medine’ye git.

Muhammed’le görüşüp, uzat muahedeyi.
Yoksa bu, bizim için olmayacak pek iyi.)

Ebu Süfyan, acele yola çıktı Mekke’den.
O Server bunu bilip, buyurdular ki hemen:

(Öyle anlıyorum ki, Ebu Süfyan geliyor.
Hudeybiye sulhünü yenilemek istiyor.

Lakin o, her ne için geldiyse Medine’ye,
Muradı olmaksızın dönüp gider geriye.)

Medine’ye gelince Ebu Süfyan velhasıl,
İlk Ümmü Habibe’nin evine oldu vasıl.

Bu hatun, kızı idi zira Ebu Süfyan’ın.
Ve zevcesi olurdu, hem de Resulullahın.

Girince Ebu Süfyan bu hanımın evine,
Oturmak arzu etti, bir döşek üzerine.

Lakin Ümmü Habibe koşup geldi odadan.
Kaldırdı o döşeği babası oturmadan.

Ebu Süfyan üzülüp, dedi: (Ne yapıyorsun?
Benden bir döşeği mi yoksa esirgiyorsun?)

O dahi babasına eyledi ki şöyle arz:
(Bu döşek üzerine, müşrikler oturamaz.

Zira bu, o Serverin mübarek döşeğidir.
Senin buna oturman, asla layık değildir.)

Daha fazla üzülüp, şöyle dedi kızına:
(Evimden ayrılalı bir şeyler olmuş sana.)

Ona, Ümmü Habibe dedi: (Elhamdülillah.
Bana, İslamiyet’i müyesser etti Allah.

Ey babam, senin gibi bir kimse, nasıl olur,
Küfürde inat edip, İslam’dan uzak durur?)

Ebu Süfyan, kızının sözlerine kızarak,
Geldi Resulullaha o evden ayrılarak.

Dedi ki: (Ya Muhammed, Hudeybiye sulhünün,
Yenilenmesi için, buraya geldim bugün.

Ve yine senin ile, müşavere yapalım.
Sulhün müddetini de, bir miktar uzatalım.)

Peygamber efendimiz önce biraz durdular.
Sonra, Ebu Süfyan’a şunları buyurdular:

(Biz bu muahedeye aykırı davranmayız.
Ve onun üzerinde değişiklik yapmayız.)

Hiç de beklemediği bir cevap işitince,
Ona, bu talebinde ısrar etti bir nice.

Lakin Peygamberimiz, sükut edip durdular.
Ve ona, herhangi bir cevap buyurmadılar.

Israr etti ise de Ebu Süfyan bir nice,
Yine de alamadı müsbet, iyi netice.

Dönüp, Kureyşlilere anlattı bu durumu.
O zaman bir korkuya kapıldı bil-umumu.



Medine’den çıktılar

Ebu Süfyan ayrılıp geldiğinde Mekke’ye,
Karar verdi o Server Mekke’yi fethetmeye.

Zira ahidlerine sadık kalmamışlardı.
Hudeybiye sulhüne, ters tavır almışlardı.

Resulullah, Mekke’nin fethinde çok gizlilik,
Olması hususunda, gösterirdi titizlik.

Bildirdi bunu yalnız, hazret-i Ebu Bekre.
Ve Eshabdan birkaç da ileri gelenlere.

Sonra emir verdi ki Eshab-ı kiramına:
(Başlasın her Müslüman sefer hazırlığına.)

Ne yöne olacağı hakkında ise fakat,
Sahabeden kimseye vermedi hiç malumat.

Civardaki Müslüman kabileleri de hem,
Sefere katılmaya çağırdı Fahr-i âlem.

Eslem, Eşce, Cüheyme, Husayn, Gıfar, Müzeyne,
Adlı kabilelerin haber saldı hepsine:

(Allah’a iman eden bilcümle Müslümanlar,
Ramazanın başında, Medine’de olsunlar!)

Ve bir tedbir olarak yine Fahr-i kâinat,
Ömer ibnil Hattab’a verdi ki bir talimat:

(Mekke’ye giden yollar, dört cihetten tutulsun.
Bütün yol başlarında, nöbetçiler bulunsun.

Bu günlerde Mekke’ye gidecek kimseleri,
Tutup o nöbetçiler, çevirsinler hep geri.)

Bu gizlilik işine öyle çok ehemmiyet,
Verdi ki, kendisi de dua etti nihayet:

(Ya ilahi, Mekke’ye biz varıncaya kadar,
Kureyşliler, bizlerden olmasınlar haberdar.

Birden bire olalım hemen yakınlarında.
Onlar bizi görünce, şaşırsınlar anında.)

Hatta Bizans üstüne sefer intibaını,
Vermek için, ayırıp bir kısım Eshabını,

Gönderdi kuzeydeki İzam vadilerine.
Ki, düşmanlar sansın ki, sefer Bizans üstüne.

Çevre kabilelerden gelenlerle beraber,
Oniki bin olmuştu o zaman mücahidler.

Zübeyr ibni Avvamı, o Server, bir birlikle,
Keşif kolu olarak gönderdi ileriye.

Velhasıl gönülleri Allah ve Resulünün,
Aşkıyle dolu olan bu mücahidler, o gün,

Oniki bin kişilik muazzam ordu ile,
Çıktılar Medine’den Allah’ın adı ile.

Başlarında, Allah’ın Sevgili Peygamberi,
Tekbir sedalarıyle yürüdüler ileri.

Bundan sekiz yıl önce çıkmışlardı Mekke’den.
Fethe gidiyorlardı o yurdu kan dökmeden.

Bir puthane haline getirilen Kâbe’yi,
Temizleyeceklerdi putlardan gayet iyi.

O inatçı ve zalim müşrikleri, nihayet,
İman ve hidayete edeceklerdi davet.

Düşmemeleri için Cehennem ateşine,
Örnek olacaklardı Kureyş müşriklerine.
 




Ebu Süfyan’ın imanı

Allah’ın Resulüyle oniki bin Müslüman,
Kudeyd denen mevkiye ulaştılar o zaman.

Harp düzeni aldırdı o Server Sahabeye.
Zira çok yakın idi, bu havali Mekke’ye.

Medine’den çıkalı dört gün olmuş idi tam.
Mekke’nin sınırına yaklaştılar bir akşam.

Orası, Merrüzzahran denilen bir yer idi.
Resulün emri ile, orda mola verildi.

Ve vazife verdi ki hazret-i Ömer’e de:
(Her kişi, ayrı ayrı ateş yaksın bu yerde.)

Bir anda oniki bin ateş yanınca birden,
Aydınlığa boğuldu Mekke şehri aniden.

Hiçbir şeyden haberi olmayan Kureyşliler,
Ateşleri görünce, bir telaşa düştüler.

Yanına iki kişi alarak Ebu Süfyan,
Gizli gizli oraya yaklaştılar o zaman.

Ve İslam ordusuna doğru ilerledikçe,
Hayret ve dehşetleri artıyordu gittikçe.

Resulullah, Eshaba buyurdu ki o zaman:
(Bize doğru geliyor şu anda Ebu Süfyan.)

Gidip, hazret-i Abbas rastladı yolda ona.
Ve Resul-i zişânın getirdi huzuruna.

Ebu Süfyan, Abbas’a merakla etti sual:
Dedi: (Anlayamadım, ya Abbas nedir bu hal?)

O da cevap verdi ve dedi: (Ya Eba Süfyan!
Yemin ediyorum ki, haliniz oldu yaman.

Zira Resul-i ekrem, geliyor üstünüze.
Vay Kureyş’in haline, vay sizin halinize!)

Az sonra Ebu Süfyan, hem de yanındakiler,
Korku ile Resulün huzuruna geldiler.

Resulullah, onları çok iyi karşıladı.
Mekkeliler hakkında onlardan bilgi aldı.

Geç vakitlere kadar konuşup en nihayet,
Onları, tatlı dille İslam’a etti davet.

(Hakim bin Hizam) ile (Büdeyl), kabul ederek,
Hemen iman ettiler, şehadet getirerek.

Lakin iman etmedi o zaman Ebu Süfyan.
Zira tereddütleri vardı hâlâ o zaman.

Resulullah o sabah, bakıp Ebu Süfyan’a,
Dedi: (Ya Eba Süfyan, yazıklar olsun sana.

Allah’tan başka ilah olmadığını bilmek,
Zamanı, senin için gelmedi hâlâ demek.)

Ebu Süfyan utanıp, arz eyledi ki Ona:
(Anam, babam, her şeyim feda olsun yoluna.

Yumuşak huylulukta, şeref ve meziyette,
Bir tanesin, akraba hakkını gözetmekte.

Bu kadar işkence ve cefadan sonra dahi,
Sen, hâlâ hidayete çağırırsın bizleri.

Ne güzel huylusun ve ne kerem sahibisin.
İnandım ki Allah’ın, sen hak Peygamberisin.

Evet, Allah’tan gayri ilah yok hakikaten.
Şu putların, faydası olmadı bize zaten.)



Bugün öyle gündür ki...

Resulün davetiyle nihayet Ebu Süfyan,
Şehadeti getirip oldu halis Müslüman.

Vakta ki iman etti o gün Ebu Süfyan da,
O Server, kendisine bulundu bir ihsanda.

Şöyle ki, Resulullah Eshabının yanında,
Bir talimat verdi ki Ebu Süfyan hakkında:

(Her kim Ebu Süfyan’ın evine girer ise,
Bugün öldürülmekten halas olur o kimse.)

Arz etti Ebu Süfyan hemen Resulullaha:
(Genişletir misiniz bu ihsanı az daha.)

Peygamber efendimiz, buyurdu ki bu sefer:
(Kim mescid-i Harama girerse bugün eğer,

Yahut kendi evinde oturursa eğer ki,
O da, öldürülmekten kurtulur elbette ki.)

Hem hazret-i Abbas’a buyurdular ki yine:
(Götür Ebu Süfyan’ı vadinin dar yerine.

Mücahidler heybetle yürüdükçe önünden,
İslam’ın haşmetini, o da görsün bugünden.)

Hazret-i Abbas dahi, bu emriyle Resulün,
Onu, o dar geçitte bir miktar tuttu o gün.

Sonra harp düzenine geçerek mücahidler,
Sancaklarını açıp, yürüyüşe geçtiler.

Hepsi, arslanlar gibi yürürken ileriye,
Sorardı Ebu Süfyan: (Bu kafile kim?) diye.

Hazret-i Abbas dahi, kabileleri tek tek,
Tanıtırdı hep ona, malumatlar vererek.

Hepsi zırhlı, silahlı yiğit bahadırlardı.
Yürürlerken, adeta yer yerinden oynardı.

Nihayet biraz sonra, parlak bir güneş gibi,
Göründü nur saçarak, o Hüdâ’nın Habibi.

Kusva’nın üzerinde, mütevazı olarak,
Vakarla geliyordu âyetler okuyarak.

Yürürdü etrafında Ensar ve Muhacirin.
Hep davudi zırhları var idi herbirinin.

Görünce Ebu Süfyan işbu bahadırları,
Merak edip, Abbas’dan sual etti onları.

Hazret-i Abbas dahi, dedi ki ona hemen:
(Allah’ın Habibidir ortada teşrif eden.

Etrafındakilerse, Muhacir ve Ensardır.
Uğrunda can vermeye, hepsi de hazırlardır.)

Allah’ın Peygamberi geçerken o dar yerden,
Ebu Süfyan’a doğru buyurdular ki hemen:

(Bugün öyle gündür ki, Allahü teâlânın,
Yükselteceği gündür şanını Beytullahın.

Kâbe’nin, örtü ile örtüleceği gündür.
Bugün, yalnız şefkat ve bir merhamet günüdür.

Bugün öyle gündür ki, işbu günde Rabbimiz,
Bütün Kureyşlileri İslam’la eder aziz.)
 



Kâbe’ye giren kurtulur

İslam ordularının haşmetini görerek,
Ebu Süfyan’ın kalbi yumuşamış idi pek.

Dedi: Rum kayserini ve Acem kisrasını,
Gördüm hem de bunların mülk ve saltanatını.

Fakat hiçbirisinde yoktu böyle ihtişam.
Bu ordu, herbirinden daha güçlü, muazzam.

Bu kudretli orduya kimse karşı koyamaz.
Hiçbir ordu, bunlara, asla baş kaldıramaz.

Bunları düşünerek tuttu Mekke yolunu.
İslam’ın bu haşmeti, etkilemişti onu.

Gelip Kureyşlilere dedi ki: (Ey insanlar!
Tâ yanıbaşınıza sokulmuş Müslümanlar.

Öyle büyük orduyla gelmiş ki hem Muhammed,
Karşısında durmanın imkanı yoktur elbet.

Boş yere kendinizi aldatmayın şimdi siz.
Müslüman olunuz ki, kurtulabilesiniz.

Her kim Ebu Süfyan’ın evine girer ise,
Kendisini ölümden halas eder o kimse.

Ve her kim, Beytullaha sığınırsa eğer ki,
O da, öldürülmekten kurtulur elbette ki.

Her kim de, kapanırsa, girip kendi evine,
Onlar da kurtulurlar, ölümden elbet yine.)

Bu sözler üzerine, korkudan Mekkeliler,
Koşarak, bu üç yerden birisine girdiler.

Onikibin Müslüman ve Server-i kâinat,
Zituva mevkiinde toplanmıştı o saat.

Âlemlerin sultanı hatırladı ki hemen:
Tam sekiz sene önce ayrılmıştı Mekke’den.

Müşrikler sarmış idi saadethanesini.
Öldürmek isterlerdi o gece kendisini.

O, Yasin-i şeriften âyetler okuyarak,
Çıkmıştı hanesinden aşikâre olarak.

Kimseye görünmeden, Ebu Bekrin yanına,
Gitmiş ve oradan da, varmıştı Sevr dağına.

Mekke hudutlarından ayrılmadan hem dahi,
Demişti ki: Ey Mekke, bilirim ki vallahi,

Sen, bu dünya yüzünde, en hayırlı mekansın.
Ben ve Allah katında, en sevgili olansın.

Zorla çıkarılmamış olsa idim eğer ben,
Bilmiş ol ki, hiç senden ayrılmazdım katiyen.

Böyle düşündüğünde, Cebrail gelmiş idi.
Tekrar döneceğini Ona müjdelemişti.

Kendilerinden kat kat üstün düşmana karşı,
Nasıl kazanmışlardı yapılan her savaşı.

Şimdiyse oniki bin kişi vardı yanında.
Hepsi, pervane gibi, dönerdi etrafında.

Mekke’ye girmek için, emir bekliyorlardı.
Resulullah, o anda bunları hatırladı.

Ve bütün bunlar için, hamdeyleyip Rabbine,
Başını, tevazuyla eğiverdi önüne.
 


Müşrikler ümitliydi

Peygamber efendimiz ve şanlı sahabiler,
Birlikte Beytullahı önce tavaf ettiler.

Ve hazret-i Abbas’ın kuyudan çıkardığı,
Zemzem suyunu içip, sonra da abdest aldı.

Vücudundan ayrılan suları, o arada,
Eshab, yere düşmeden kapıştılar havada.

Bunu gören müşrikler, çok hayret eylediler.
(Biz böyle bir hükümdar hiç görmedik) dediler.

Kâbe’nin çevresinde, taştan veya tahtadan,
Yapılmış çok sayıda putlar vardı o zaman.

Peygamber efendimiz, kırılıp bu putların,
Tertemiz olmasını istedi Beytullahın.

Ve okuyup sure-i İsra’dan iki âyet,
Asa’sıyle putlara eyledi bir işaret.

Asa’nın dokunduğu o putlar, birer birer,
Yüzleri üzerine yerlere devrildiler.

Öğle vakti girince, Bilal-i Habeşi’ye,
Emretti Resulullah: (Kalk, ezan oku!) diye.

O da, yanık sesiyle okudu ki bir ezan,
Kalblere, çok büyük bir huzur geldi o zaman.

Velakin müşriklerin içleri eriyordu.
Elem ve üzüntüyle hepsi kahroluyordu.

Allah’ın Peygamberi, bazı Eshabı ile,
Beytullaha girdiler ibadet maksadiyle.

Kapıyı arkasına alıp Fahr-i kâinat,
Namaz eda eyledi, burada iki rekat.

Sonra çıkıp, kapının her iki kanadından,
Mübarek elleriyle tutarak durdu o an.

Kureyşli müşriklerse, hep mescid-i haramda,
Toplanmış, heyecanla bekleşirdi o anda.

Korku ile karışık bir ümitle, cümlesi,
Resulün kararını bekliyorlardı hepsi.

Zira onlar, vaktiyle Sevgili Peygambere,
Ve Ona iman eden bir nice müminlere,

Her türlü eziyet ve işkence yapmışlardı.
Kırbaç ile dövmüşler, ateşte yakmışlardı.

İpi, boyunlarına takıp bir seferinde,
Yerde sürümüşlerdi, dikenler üzerinde.

Ateşte kızartılmış şişleri, bir çoğuna,
Vahşice sokmuşlardı çıplak vücutlarına.

Koyup hem üstlerine ağır, sıcak kayalar,
Döverlerdi onları, bayıltıncaya kadar.

Üç sene, bir bölgeye hapsedip aç ve susuz,
Mahrum bırakmışlardı her şeyden hem de suçsuz.

Sonunda, yurtlarından sürüp çıkarmışlardı,
Bunlar yetmezmiş gibi, çok da harp yapmışlardı.

Bütün bunlara rağmen, ümitlilerdi yine,
Ümitle bakarlardı, gözlerinin içine.

Çünkü karşılarında, âleme rahmet olan,
Bir merhamet deryası Peygamber vardı o an.
 


Hak gelince bâtıl gider

Peygamber efendimiz, Beytullahın önünde,
Güler yüz ve vakarla duruyordu o günde.

Müşrikler de, mescid-i haramda hepsi o gün,
Toplanmış, bekleşirdi huzurunda Resulün.

Bir endişe içinde bekliyorlar idi hep.
Ki, onların hakkında nasıl hüküm verecek?

Zira bu zalim kavim, onlara bir zamanlar,
Yapmışlardı çok ağır işkence ve cefalar.

Bütün bunlara rağmen, ümitlilerdi yine.
Af olunacakları gelirdi kalblerine.

O Server, karşısında bekleşen insanlara,
Bir müddet, merhametle nazar edip ve sonra,

Buyurdu ki: (Ey Kureyş cemaati, şimdi siz,
Hakkınızda ne hüküm vereceğim dersiniz?)

Dediler: (Yalnız hayır bekliyoruz biz senden.
Zira kerim kardeşsin, affedersin elbet sen.)

Onlara buyurdu ki o zaman Fahr-i cihan:
(Hakkınızda kararım şudur ki benim şu an,

Ne ki kardeşlerine dediyse Yusüf Nebi,
Ben de, bugün sizlere söylerim Onun gibi.

Bugün, kusurlarınız vurulmaz yüzünüze.
Ve benim tarafımdan kınamak olmaz size.

Sizin günahınızı, af buyursun Rabbimiz.
Gidiniz, bundan sonra siz hür ve serbestsiniz.)

Peygamber-i zişânın bu büyük merhameti,
Sevgiye çevirmişti onlardaki nefreti.

Duyunca bu sözleri Allah’ın Habibinden,
O kaskatı kalbleri, yumuşamıştı birden.

Sonra Peygamberimiz, oradan ayrıldılar.
Ve Safa tepesinin üzerine vardılar.

Müşrikler de, önünde toplandılar nihayet.
Ve onları, orada, İslam’a etti davet.

Onun bu davetini, hepsi kabul ettiler.
Büyük küçük, yaşlı genç, hep imana geldiler.

Yani Resulullaha biat edip topyekün,
Müslüman olmak ile şereflendiler o gün.

Resulullah, onların, önce erkeklerinden,
Sonra, kadınlarından söz aldı şöyle hemen:

(Allahü teâlâya şirk koşmayacaksınız.
Ve Onun Resulüne, tâbi olacaksınız.

Her kadın, iffetini koruyacak muhakkak.
Kız çocuklarını da, öldürmek artık yasak.)

Hatta Ebu Süfyan’ın hanımı Hind de o gün,
Hazır bulunuyordu meclisinde Resulün.

Hepsi iman edince, evlerine gittiler.
Evlerdeki putları, param parça ettiler.

Çevre kavimlere de, birlikler gönderildi.
Oradaki putlar da, hep yerle bir edildi.

İslam’ın gelmesiyle putlar kalktı ortadan.
Nitekim hak gelince, bâtıl gider oradan.

 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol