Bayıltan Ilâc
Evliyâdan olan Âmir-i Kaysın ayagının parmagında cüzzâm
hastalıgı görüldü. Bunu kesmek lâzım dediler. Âmir, karâra
teslîm, kullugun sartıdır dedi. Kesdiler. Birkaç gün sonra, hastalıgın
bacagına sirâyet etmis, uyluguna ulasmıs oldugunu gördüler.
Bu ayagı kesmek lâzım, dînimiz buna izn veriyor dediler.
Cerrâh (operatör) getirdiler. Cerrâh, bayıltmak için ilâc lâzımdır
ki, agrıyı duymasın, yoksa dayanamaz dedi. Âmir, bu kadar
zahmete gerek yok. Güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okuyan birisini
getirin, Kur’ân-ı kerîm okusun. Yüzümde degisme gördügünüz
zemân, ayagımı kesin, haberim olmaz dedi. Dedigi gibi yapdılar.
Birisi gelip, güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okumaya basladı.
Âmirin yüzünün rengi degisdi. Cerrâh uylugunun yarısından
bacagını kesdi. Daglayıp bagladı. Kur’ân-ı kerîm okuyan susdu.
Âmir kendine geldi ve kesdiniz mi? dedi. Kesdik dediler. Bacagını
kesmisler, daglamıslar, sarmıslar da, onun haberi olmamısdı.
Sonra kesik bacagımı bana verin, dedi. Verdiler. Kaldırdı ve:
“Yâ Rabbî, veren sensin. Ben de senin kulunum. Hükm senin
hükmün, kazâ senin kazândır. Bu bir ayakdır ki, eger kıyâmetde
emr gelip, hiçbir zemân, bir günâha bir adım atmadın mı?
dersen, diyebilirim ki, hiç bir zemân senin emrin olmadan, bir
adım atmıs, bir nefes almıs degilim.”