Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
=> Sıkıntınmı Var Oku Geçer
=> Bir Ateistin Hidayeti (1)
=> Bir Atesitin Hidayeti (2)
=> Bir Ateistin Hidayeti (3)
=> Bir Ateistin Hidayeti (4)
=> Bir Ateistin Hidayeti (5)
=> Kainatta zerre bile değiliz
=> sADAKta çok ok var
=> Sevgili Peygamberim (sallallahü aleyhi ve sellem)
=> KİM AKILLI
=> ZORU GÖRÜNCE...
=> HER SENE BİR DAİRE ALIYORDU...
=> Bu dünya rahatlık yeri değil
=> KAFAM BOZUK DİYORSAN
=> KALP (SAHTE) PARA...
=> EVLAT ACISINI BAĞRINA BASMAK
=> O'na beslediği aşk
=> Cennet yolunun yolcuları
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Cennet yolunun yolcuları


Cennet yolunun yolcuları
 

Hayranım elleri sıkıntıdan titreyen ama sadece ve sadece Rabbim diyene…
Kimseye şikayet etmeyip, sabır içinde Sevgili ve Şanlı Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama kavuşacağı günün tesellisiyle feryat etmeyene… Onlar Allahın ne güzel kulları… Muhammed aleyhisselamın ne güzel ümmetidir… O denli ızdıraplar içinde kimseye yük olmazlar… Kimsenin hakkına girmez, Rablerine dayanırlar…
Bunlar ne güzel kullardır…

***

Allah yolunun yolcuları, Adem aleyhisselamın sürgün yeri olan bu yeryüzünde hep sıkıntılar çektiler…

Nuh aleyhisselam… 950 sene peygamberlik yaptı… Kavmi öldüresiye döver sonra da öldü diye çöplüğe atarlardı… Cebrail aleyhisselam gelip, yaralarını tedavi eder ve Allahü tealanın emrini iletirdi: - Haydi… Kavmine Allahın dinini tebliğ eyle…

***

YUSUF'UM… YUSUF'UM…

Yakub aleyhisselam… Diğer oğulları en sevdiği oğlu Yusuf aleyhisselamdan ayırdılar Onu… Bir kuyuya attılar, Ona olan sevgisini kıskanıp… O öyle güzel idi ki… Sevgili Peygamberimiz Mirac gecesi Yusuf aleyhisselamı gördüğünü söylediği zaman, Eshab-ı kiram 'aleyhimürrıdvan' - Onu nasıl gördünüz diye sual ettiler… - On dördüncü gecedeki ay gibi, buyurdu. Efendimizin,  'Gördüm ki Ona güzelliğin yarısı verilmiş' diye başka mübarek sözleri de var…

Böyle güzel oğlunu, nübüvvet (peygamberlik) nuruyla birlikte gören Yakub aleyhisselamdan ayırdı diğer evlatları….

***

Yıllarca Onun hasretiyle yaşadı Yüce Peygamber… Ama ne hasret…Özel bir ev yaptırdı… Her gün o eve girip 'Yusuf'um… Yusuf'um…' diye ağlardı… Ağlamaktan gözlerine perde indi… Göremez oldu…

Hatta bir gün Azrail aleyhisselam geldi yanına... Onu görünce 
-Yusuf'umu görmeden benim ruhumu almaya mı geldin? diye sordu… Büyük melek, 
- Hayır… Senin hüzün ve kederine iştirak etmek için geldim, cevabı verdi…


Bu kıssaların en güzeli, bilenlerin malumu… Biz başka bir şey söylemek istiyoruz...

Vakti ki Yusuf Peygamber Mısır'da kendini kardeşlerine tanıttı… Babacığının gözlerinin ağlamaktan kör olduğunu duyunca gömleğini kardeşlerine verdi… - Bunu babam koklayıp yüzüne sürsün… Gözleri açılır, buyurdu…

Kardeşleri gömleği Mısır'dan yola çıkardıkları zaman Yakub Peygamber 
- Yusuf'umun kokusunu alıyorum, buyurdu…

Gömleğe hasretle sarıldı… Oğulcuğunun kokusunu aldı… Yüzüne, gözüne sürdü ve şifa buldu…
Bütün yakınlarıyla beraber Mısır'a doğru yola çıktı…

Yolda bir hadise var ki, tüyleri diken diken edici cinsten…

Cebrail aleyhisselam geldi… Hazreti Yakuba dedi ki… - Semaya bak… Nice zaman sizin elem ve üzüntünüz sebebiyle hüzünlü olan melekler, sürur ve sevincinizi görmek üzere seyre çıkmışlar…

Yusuf aleyhisselam da kafileyi karşılamak için yola çıktı… Yakınlaştılar… Yakub aleyhisselam oğlu Yusuf'u devesinin üzerinde geliyor gördü… Artık duramadı bineği üzerinde... Evlat hasreti… Yere indi… Yusuf Peygamber de öyle.. İki nur dağı hasretlerinden sarıldılar birbirlerine, meleklerin mutluluk gözyaşları şahit oldu bu muhteşem buluşmaya…

GÖMLEĞİMİ ANNEME GÖTÜR

İbrahim aleyhisselam…. En sevdiği oğlu İsmail'i kurban etmesi emrini aldı… O İsmail aleyhisselam ki, alnında son ve en büyük Peygamberin aleyhisselam nuru parıl parıl parlardı…. Bu sebeple babasının en sevgilisiydi…

Allahü tealanın imtihanı…

Yolda giderlerken 7 yaşındaki oğluna konuyu açıyor… Yüce Peygamber tam bir teslimiyet halinde…- Ey babacığım… Sana ne emrolunduysa onu yap… İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın… Oğul feda eylemek senden, can feda eylemek benden… 
Ve vasiyetini yapar İsmail aleyhisselam… Hepsi yürek parçalayıcı o andaki altı vasiyetinin, ama son ikisi var ki: - Gömleğimi anneme götür. Kokumu bu gömlekten alsın… Bir de nerede benim yaşımda bir çocuk görürsen beni hatırla…

İşte bu sözler, Muhammed aleyhisselamdan sonra Allahü tealanın en sevgili kulu olan, Rabbimizin 'dostum' buyurduğu İbrahim Peygamberi gözyaşlarına boğar…

Kurban etme zamanı gelir… İsmail aleyhisselam babasına yerde yattığı halde der ki, - Babacığım, görüyor musun, gök kapıları açılmış, melekler bize bakıp hayretlerinden Allahü tealaya secde ediyorlar. 'Ya Rabbi… Bir Peygamber bir Peygamberi kurban etmek üzere! Sen onlara merhamet eyle' diye yalvarıyorlar…

İbrahim aleyhisselamda dayanacak hal kalmaz… Artık ellerini yüzüne kapar da öyle ağlar… Melekler de onunla birlikte ağlaşırlar… Sonra… Sonra Allahü tealanın büyük ihsanıyla Cennet'ten gelen koç kurban edilir bilindiği gibi…

EBVA'DA… BİR KARA TOPRAKTA…

Her şeyin yaratılış sebebi Muhammed aleyhisselam…. 'Benim çektiğim hiçbir Peygambere çektirilmedi' buyuruyor… Allahü tealanın sevgilisi O…

Babacığını annesinin karnında iken kaybetti… Kokusunu duyamadı… Annesini yolda, Ebva denilen yerde ebedi aleme uğurladı. Amine validemiz oracıkta son nefesini verirken 6 yaşındaydı mübarek… Annesinin baş ucunda bir sağa bir sola yürürmüş çaresiz… O yaşta anne acısı… Bir karanlık toprağa veriliyor annesi ve dadısı tarafından yüreği paramparça Mekke'ye getiriliyor…

Benim canım Peygamberim… Anneciğinin kabrinden kervanın uzaklaşırken, ne haldeydin… Dönüp kim bilir kaç kez baktın o güzel gözlerinle, o kabire son bir defa diye… O minicik yüreğin nasıl acıdı, nasıl, nasıl…

Önce dedesi Abdülmuttalib, Onun vefatından sonra amcası Ebu Talib üzerine titredi Alemlerin Efendisinin…

17-18 yaşlarında Mekke'de öyle kıtlık oldu ki… Elde avuçta bir şey bırakmadı. Ebu Talib'in ailesi de kalabalık… Yüce Emanete sıkılı sıkıla bir teklifte bulunmak zorunda kalıyor… - Ey yeğenim. Hadice Hatun ticaret kervanına emin kimseler arıyor. Şama gitmeni istemiyorum Orada Yahudiler var. Sana bir zarar verebilirler ama başka çare bulamıyorum… Seni vekil olarak göndersek… Geçimimiz biraz rahatlardı…

Kervan hazırlandı. Sevgili Peygamberimizin akrabası, amcaları orada hazır bulundular. Peygamberimizin halası, Allahü tealanın Resulünü 'sallallahü aleyhi ve sellem' hizmetçi kıyafetleriyle ve devesinin yularını eline almış görünce, dizlerinin bağı çözüldü… Ah ve vah edip, gözlerinden yaş dökerek, 'Ey Abdülmuttalib… Ey Abdullah… Kabirlerinizden kalkıp, başınızı bu tarafa çevirip şu mübareğin halini görün' diyerek acısını dile getirdi… Ebu Talib mecbur kalmanın üzüntüsünden fenalık geçirdi… Resulullah efendimizin Hakk'ı gören mübarek gözlerinden inci gibi yaşlar döküldü… - Beni sakın unutmayın… Gurbet elde gam ve keder çektiğimi yad eyleyin, buyurdu...

Peygamberlik vazifesi tebliğ edilince kavmi işkence üzerine işkence etti…

CANI SEVGİLİYE FEDA…

Bir gün kalabalık bir it sürüsü, Efendimizin üzerine çullandı. Müşrik sırtlanları… Ukbe bin Muayt melunu, boğazını sıktı mübareğin… Efendimizin rengi gitti, nefes alamadılar… Ebu Cehl meydan okudu alçak, - Seni benim elimden kim kurtaracak… Alemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber, güçlükle cevap verdi, - Allah… Allah kurtaracak…

Canım yoluna kurban olsun Onun ki, Ebu Bekri Sıddık 'radıyallahü anh'  koşturdu… Hem koşturdu hem ortalığı inletti... - Rabbim Allah diyeni mi öldüreceksiniz, diye… Ve aralarına daldı… Bu canını sevgiliye feda etmekten başka ne idi ki…
Efendimizi bıraktılar, Ona yöneldiler… Bu sefer Sıddık-ı Ekber'e saldırdılar. Vurdular, vurdular… Hırslarını alamadılar… Ayakkabılarını çıkarıp ökçeleriyle yüzüne, gözüne vurdular… Yarı ölü vaziyette bir çarşafın içinde evine getirdi yetişen yakınları… Akşama kadar kendine gelemedi. Bir ara o güzel gözlerini güçlükle açtı ve o nur dudaklarından akan şu cümlelerle aşkını sordu: - Muhammed aleyhisselam nasıl… Ne halde…

Annesi yemek yedirmek istedi… Cevaba bakınız: - Vallahi Resulullahı gidip görmedikçe ne bir lokma yerim, ne bir yudum su içerim…

Götürdüler… Sevgili Peygamberimizi gördü… Ağlamaya başladı sağ salim görünce… Peygamberimiz de can dostunu bu halde görünce o güzel gözlerinden yaş boşaldı… - Ya Resulallah, seni sağ salim gördüm ya… Bize ne yapılırsa hiçtir, buyurdu… Birbirlerine sarıldılar… Gözyaşları birbirlerinin üzerine damladı…

Bilali Habeşi 'radıyallahü anh'… Çölün yakıcı sıcağında, üzerine konan büyük kayaların altında, kalan son nefesiyle 'Allah bir… Allah bir' derdi…

Efendimiz, talebeleriyle birlikte nice işkencelere uzun yıllar göğüs gerdiler. Rabbimiz Hicret'e izin verdi. Ebu Bekri Sıddık hazretleriyle Hicret'e başlayacakları zaman devesini son bir defa Mekke'ye doğru çevirdi… Büyüdüğü, hatıralarının, Ka'benin bulunduğu mübarek şehre son bir defa baktı… Cebrail aleyhisselam geldi… - Ya Resulallah. Vatanına müştak mısın, (özledin mi) buyurdu… O süzme nur dudaklardan hüzünle şu sözler döküldü: - Evet müştakım….

Eshab-ı kiramın hepsi de bu Hicret'te baba diyarlarını, evlerini, mallarını terk ettiler… Resuller Resulü uğrunda…

Allahın Sevgilisi, Fatıma annemiz dışında bütün evlatlarının acısını yaşadı. Hepsi O'nun sağlığında vefat etti. Oğlu Abdullah Peygamberler Sultanı'nın elinde can çekişe çekişe vefat etti yavrucak… O vefat ettikten sonra, Efendimiz ayağa kalkıp mübarek yüzlerini bir dağa çevirdi ve – Ey dağ… Benim başıma gelen senin başına gelseydi dayanamaz yıkılırdın, buyurdu…


UFUKTA GÜNLERİN EN KARASI GÖRÜNDÜ

Ve bütün Eshab-ı kiram 'aleyhimürrıdvan' için hüzünlerin en büyüğü geldi bir gün… Resulullah aleyhisselam da 'Ümmetim…Ümmetim…' diye diye ayrıldılar bu fani alemden…
Hazret-i Ömer, kabullenemedi ayrılığı… Yanına geldi… Üzerindeki örtüyü kaldırdı… 'Resulullah hastalığının şiddetinden bayılmış. Ama baygınlığı çok ağır' dedi.. Aklı gideyazdı… Mescide döndü… Kılıcını çekti. – Kim Muhammed aleyhisselam öldü derse, boynunu vururum, diye bağırdı…
Hazret-i Osman… Resulullahın damadının dili tutuldu. 3 gün konuşamadı…
Hazret-i Ali… Ölü gibi hareketsiz kaldı Allahın arslanı…
Hazret-i Ebu Bekri Sıddık… O an evindeydi. Karalar karası haberi alır almaz yanına koşturdu sevgilisinin. Baktı ki nur saçıyor. Kollarını, ayaklarının altını öptü… 
- Mematın da hayatın gibi ne güzel ya Resulallah, dedi…

Eshab-ı kiram, sonrasında duramadılar Medine'de… Nereye baksalar Resuller Resulünün bir hatırası canlanıyordu gözlerinde… Ciğerleri tutuşuyordu adeta…
Bilal-i Habeşi… Bir deha ezan okuyamadı… Ne zaman ki Efendimizin ismi geçen mübarek sözlere gelse ağlamaktan okuyamayacak hale gelirdi… Terk etti Medine'yi… Şam'a yerleşti… 3 sene geçti. Bir gece Allahın Sevgilisi rüyasını şereflendirdiler. – Beni ziyaret etmeyecek misin ya Bilal, buyurdular… 
Hemen yola çıktı. Seher vaktinde Medine'ye girdi… Doğruca Peygamberler Sultanının kabrine yöneldi. Üzerine kapandı. Ağladı, ağladı… Kabrin toprağı gözyaşlarından çamur oldu… Kapıda sesler duydu. O hüzünlü haldeyken bir de ne görsün… Hazret-i Hasen ve Hüseyin… Resulullahın iki torunu, iki sevgilisi kapıda… Üçü sarıldılar birbirlerine… Öyle bir acıyla ağlaştılar uzun süre… 
İki Peygamber torunu, - Ya Bilal… Ezan oku, isteğinde bulundu. Resulullahın müezzini, - Ey kardeşimin çocukları, ne olur bunu benden istemeyin, dedi. – Bizim hatırımız için oku, şeklinde tekrar ettiler isteklerini. Zorlukla kabul etti… Öyle ya, isteyenler kimlerdi…
Yüksekçe bir yere çıktı… Allahü ekber, Allahü ekber diye ezan okumaya başlar başlamaz… Eshab-ı kiram yataklarından fırladılar… Beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Bir anda Medine sokakları ana baba gününe döndü. O ses, Resulullah ile yaşadıkları saadetli günleri en sıcağıyla hatırlatmıştı çünki onlara… Herkes ağlayarak, 'Ya Resulallah… Ya Resulallah' feryatlarıyla mescide doğru koşturmaya başladı… Allahım bu ne andı…
Hazret-i Bilal, 'Eşhedü enne Muhammeden…' dediği anda artık dayanamadı… O da, o da gözyaşlarına boğuldu…

Resulullahın müezzini, o ezanı çok zorlukla bitirdi. Ömrü boyunca bir daha ezan okumadı, okuyamadı… Eshab-ı kiram, Resulullah efendimizin vefatından sonra ilk ve son kez, o eşsiz anlara bu kadar yakın hissettiler kendilerini… Efendimizle yaşadıkları o tatlı günleri sanki son bir defa daha yaşadılar…


İNSANLAR ÖLMESİN DİYE…

Hanefi mezhebinin imamı… İmamı Azam Ebu Hanife (rahmetullahi teala aleyh)… 70 yaşında zindana hapsedildi müslümanların babası… Her gün on sopa arttırılarak dövülürdü… Sopa sayısı yüzü bulduğu gün sırt üstü yatırıldı. Ağzına zehir dökülerek şehid edildi…

***
İmam-ı Rabbani 'kuddise sirrehül aziz'… İkinci bin yılın yenileyicisi, yüceler yücesi büyük veli… Hindistan'da çıkan taunda (veba) üç oğlunu bir kızını kaybetti… 4 evlat acısı… Büyük oğulları Muhammed Sadık 'kuddise sirrehül aziz' babasının çok sevgilisi idi. Genç yaşında çok yüksek derecelere kavuşmuştu. İnsanların yığın yığın toprağa düştüğünü görünce, "Bu veba yağlı bir lokma almadan Hindistan'dan kalkmayacak" buyurdu. Çok geçmedi vebaya yakalanıp zamanın insanları için kendini feda etti. Veba çok geçmedi kalktı. Muhammed Ferruh ve Muhammed İsa "kaddesallahü teala sirrehül aziz". Biri 11 diğeri 8 yaşında iki nur parçası… Onlar da vebaya tutuldular. İmam-ı Rabbani hazretleri oğullarının durumu ağır olduğu için, bir de birbirlerini görüp üzülmesinler diye "Muhammed Ferruh'u başka odaya nakil edin" buyurdular. 
Arka tarafta bir odaya alındı Muhammed Ferruh… Öğle vakti idi ki bir anda seslendi, "Ey Muhammed İsa, niye vefasızlık ettin. Ahirete benden önce gittin" buyurdu. Başında hizmet edenler, "Muhammed İsa içeridedir. Vefat ettiğini niye söylüyorsun" deyince, "Kardeşim vefat etti. Meleklerin onu yıkadığını görüyorum. İşte göklere yükseltiyorlar. Akşama da ben giderim" buyurdu… Akşama da o göçtü ebedi aleme…

***


Bunlar denizde damla… Allah yolunun, Cennet yolunun yolcuları ne sıkıntılar çektiler… Şimdiki müslümanlar da bu zamanın sıkıntılarıyla yük altındalar… Siz; gül yüzlü kardeşlerim… Dokunsalar ağlayacak durumda olduğunuzu bilmiyor muyum sanıyorsunuz… Sabır ediniz ve bu din büyüklerinin dosdoğru yolunda yürüyünüz… Unutmayınız… Alemlerin Efendisi Muhammed aleyhisselam 'Kimsesizlerin, gariplerin dost ve yardımcısı Allah ve Resulüdür' buyuruyor… 
'Ümmetimin azabı dünyada verilir' buyuruyor…

Rabbimiz, Sevgilisi Muhammed aleyhisselam hatırına yapılan duaları reddetmez… Sizlerin sıkıntısı gözlerinizi kapadığınız ana kadar. Saltanatınız gözlerinizi kapadığınız andan itibaren başlayacak. Ahireti düşünmeyip sadece dünya için yaşayanların saltanatı ise gözlerini kapayıncaya kadardır…

ALLAHÜ TEALANIN LÜTFUNU İSTEYİN…

Ehli sünnet alimleri, - Allahü tealadan sabır istemeyiniz. Bizim gibilerin sabır etmesi zordur. Ondan iki dünyaya ait lütuflarını üzerinize yağdırmasını isteyiniz, buyuruyor.

Bizim içinde olduğumuz sıkıntılar, size yukarıda çok azını anlattığımız din büyüklerinin çektiği yanında ne ki… Ama onlar sabır ettiler ve güzel yerlere gittiler. İnşallah onların yolundan yürüyerek, mahşer günü yüksek şefaatlerine kavuşuruz. Onların ardından Cennet'e adım attığınız günü düşününüz… O zaman şu içinde bulunduğunuz bütün sıkıntılarınız bitmiş, geçmiş olacak… Sevgili Peygamberimize koşup sarıldığınız anı düşününüz…

Mecnun'u düşününüz… Leyla'nın aşkından hangi sıkıntıya aldırış etti ki… Onun sıkıntılara sızlanması Leyla'ya olan aşkına yakışmazdı… Onun her şeyi Leyla olmuştu… Bir defasında – Gel sana Leyla'yı gösterelim deyip, evinin bulunduğu yere götürmüşler. Leyla da o anda camdan bakıyormuş… - Bak Mecnun, Leyla camda… demişler… - Leyla'yı görmek için benim cama bakmama gerek yok. Ben taşa baksam Leyla'mı görüyorum, ağaca baksam sevdamı görüyorum, demiş…

Dünya sıkıntılarının üzerimizdeki yıpratıcı etkisinin azalması için Muhammed aleyhisselamın ve onun yolundaki din büyüklerinin, Allah dostlarının hayatlarını iyi öğrenmek, onlara olan aşkla kavrulmak gerekiyor…

 

* Kıymetli bir okuyucum, yazdığı emailde, annesinin sıkıntılarından bahsetti. Dua istedi… Bu yazıya ilham oldu. Bu annemiz ve bütün sıkıntılı din kardeşlerimiz için dua istirham ediyorum.

 

 


ÖNEMLİ NOT: Din büyüklerine sıkıntılar derecelerinin artması için, bizlere ise günahlarımızın affı için gelir. Bununla birlikte o büyüklerin mihnetlere sevinmesi, bizim nimetlere sevinmemizden çok olur. Çünkü onlar bu elemlerle Allahü tealaya yakınlaştıran konaklarda ilerlerler… O halde günah işlememeli, işlenilen günahlara sık sık tevbe etmelidir.

SIKINTILARDAN KURTULMAK İÇİN
(Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm). Bu kelime-i tenzîhi sabâh ve akşam yüz kerre okuyanın günâhları afv olur. Bir dahâ günâh işlemekden muhâfaza olunur. Bu düâ, (Müjdeci Mektûblar) kitâbının 307 ve 308.ci mektûblarında yazılıdır. Bütün derdlerin giderilmesine de sebeb olur. (İslam Ahlakı)
Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, herşeyi sebeble yaratır. Birşeye kavuşmak için, bu şeyin yaratılmasına sebeb olan şeyi yapmak lâzımdır. Herşeyin yaratılmasında müşterek olan ma'nevî sebeb, sadaka vermek, yetmiş kerre ( Estagfirullah  min külli mâ kerihallah) düâsını okumakdır. Bu iki ma'nevî sebeb, maddî sebebleri bulmağa da yardım eder. (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)
[(Tefsîr-i Mazherî)de, Enbiyâ sûresinin seksenyedinci âyetinin tefsîrinde, hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Birinize derd ve belâ gelince, Yûnüs Peygamberin düâsını okusun! Allahü teâlâ Onu muhakkak kurtarır. Düâ şudur: Lâ ilâhe illâ  ente  sübhâne-ke innî küntü minez-zâlimîn). (Tergîb-üs-salât), ellidördüncü faslındaki hadîs-i şerîfde, (Sabâh, kalkınca, üç kerre Bismillâhillezî lâ-yedurru ma'asmihî şey'ün fil-erdı velâ fissemâi ve hüves-semî'ul'alim okuyana akşama kadar, hiç derd, belâ gelmez) buyuruldu.] (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)




 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol