Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
=> Mübarek Nuru
=> Dünyaya Teşrifleri
=> Mübarek Emanet
=> Gençliği ve Evlenmesi
=> Biseti ve Daveti
=> İlk Müslümanlar
=> Habeşistana Hicret
=> Habeşistana İkinci Hicret
=> Hüzün Yılları
=> Miraç Mucizesi
=> Hicret
=> Medine-i Münevvere Devri
=> Bedir Gazası
=> Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi
=> Beni Nadir Yahudileri
=> Fatıma Binti Esed'in Vefatı
=> Reci Vakası
=> Beni Mustalik Gazası
=> Beni Kureyza Yahudileri
=> Hudeybiye Sulhnamesi
=> Davet Mektupları
=> Hayberin Fethi
=> Umret-ül Gaza Seferi
=> Mute Gazası
=> Mekke'nin Fethi
=> Huneyn Gazası
=> Tebük Seferi
=> Veda Haccı
=> Vefatı
=> Hilye-i Saadet
=> Âlemlerin Rahmeti
=> Bazı Mucizeleri
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Hayberin Fethi

 
  Sefere karar verildi
  Ordu hareket etti
  Haydi yürü ya Ali!
  Ben arslanım!
  Yahudiler teslim oldu
  Hazret-i Safiyye
  Hangisine sevineyim?



 
Sefere karar verildi

Yahudi milletini, Medine’den o Server,
Sürünce, hep Hayber’de yerleştiler bu sefer.

Zira Resulullaha suikast yapmışlardı.
Böylece yurtlarından sürüp atılmışlardı.

Lakin düşmanlıkları artmıştı günden güne.
Hepsi diş biliyordu Allah’ın Resulüne.

Hayatına son vermek istiyorlardı hepten.
Hemen faaliyete geçtiler bu sebepten.

Civar kabilelere gönderip birer haber,
Dediler ki: (Sizlerle birleşip hep beraber.

Müslümanlar üstüne, kuvvetle saldıralım.
Ve onlardan şiddetli bir intikam alalım.)

Civardaki yahudi kabileleri de hep,
Zaten böyle bir şeyi ediyorlardı talep.

Seçme savaşçıları silahlandırıp hemen,
Hayber’e gönderdiler, hiç vakit kaybetmeden.

Lakin Peygamberimiz, bundan oldu haberdar.
Ve onların üstüne gitmeye verdi karar.

Abdullah bin Revaha ve Eshabdan üç kişi, 
Hayber’e gittiler ki, öğrensinler bu işi.

Onlar Hayber’e gidip, tebdil-i kıyafetle,
Gizlice kalelere girdiler maharetle.

Üç gün aralarında kalıp bilgi aldılar.
Dönüp, Resulullaha hepsini anlattılar.

Emretti Resulullah bilcümle Sahabeye:
(Acilen sefer için hazırlık yapın!) diye.

Velakin Medine’de bulunan yahudiler,
Maneviyat kırıcı bazı laflar ettiler.

Dediler ki: (Onların gücünü bilseydiniz,
Onlarla savaşmaya hiç niyet etmezdiniz.

Dağların tepesinde, yüksek burçlu kaleler,
Ve koruyor onları, yüzlerce zırhlı asker.

Hem de onlara göre, az sizin askeriniz.
Asla mümkün değildir kaleyi fethetmeniz.)

Velakin mücahidler diyorlardı ki yine:
(Hak teâlâ bu fethi vaad etti Habibine.

Bedir ve Uhud’da da, düşmandan yine azdık.
Buna rağmen onları hezimete uğrattık.

Bu yahudileri de, yine aynı şekilde,
Elbet uğratacağız ağır bir hezimete.)

Münafık Abdullah bin Übey, telaşlanarak,
Derhal yahudilere haber ulaştırarak,

Dedi ki: (Müslümanlar, Hayber’e gelmektedir.
Korkacak şey yok ama, siz yine alın tedbir.

Sizinkine nisbetle pek azdır sayıları.
Kalelerden çıkarak karşılayın onları.)

Velhasıl sahabiler derhal silahlanarak,
Resulün etrafında toplandılar koşarak.

İkiyüz süvariyle, vardı dörtyüz piyade.
Cihada istekleri vardı hem pek ziyade.

Hatta bazı kadınlar, harbe katılmak için,
Gelip Resulullahtan aldılar buna izin.

Mübarek zevceleri Ümmü Seleme başta,
Yirmi kadın sahabi, var idi bu savaşta.
 


Ordu hareket etti

Resulullah, yerine Siba hazretlerini,
Bırakıp, ordusuna verdi (Yürü!) emrini.

Tekbirler getirerek, hareket etti ordu.
Kalanlar, dualarla gelmiş uğurluyordu.

Resulün sancağını, ordunun en önünde,
Allah arslanı Ali taşıyordu elinde.

Hazret-i Ömer idi, sağ cenah kumandanı.
Neşeli geçiyordu yolculuğun her anı.

Hep birden aşk ve şevkle, getirerek tekbirler,
Bayrama gider gibi giderdi sahabiler.

Resulullah, Hayber’e yaklaşıldığı anda,
Ordusunu durdurup, bulundu şu duada:

(Ya Rabbi, bu beldenin ve halkının dahi biz,
Yalnız iyiliğini senden niyaz ederiz.

Ve yine bu beldenin ve bu halkının dahi,
Şerrinden, yine sana sığınırız ilahi!)

(Âmin! Âmin!) sesleri göklere çıktı o gün.
Sonra buyurdular ki: (Besmeleyle yürüyün!)

Akşam vakti, Hayber’in bir kalesi önünde,
Durarak, bir karargah kurdular aynı günde.

Âdeti gereğince Sevgili Peygamberin,
Hiç baskın yapılmazdı, düşmana geceleyin.

Hatta İslamiyet’e ederdi önce davet.
Kabul etmezler ise, savaşırdı nihayet.

Bu sebeple, sabahı bekleyerek o Server,
Düşmana, şu şekilde bir haber gönderdiler:

(Ya Müslüman olunuz, yahut cizye veriniz!
Aksi halde mecburen sizinle cenk ederiz.)

Yahudilerin başı, Sellam bin Mişkan idi.
Cümle yahudileri toplayıp şöyle dedi:

(Biz gidelim demiştim onların üzerine.
Kabul etmemiştiniz teklifimi siz yine.

Bari şimdi savaştan kaçmayınız!) diyerek,
Cümle yahudileri savaşa eyledi sevk.

Çocuk ve kadınları, bir kaleye koydular.
Bütün erzakları da, birine doldurdular.

Ve İslam ordusunun tekliflerine karşı,
Kaleden ok atarak, başlattılar savaşı.

Mücahidler, oklara kalkanları tutarak,
Mukabele ettiler onlar da ok atarak.

Bir yanda Resulullah ve şanlı Sahabesi,
İslam’ı yaymak için gelmiş idi cümlesi.

Diğer yanda, İslam’ın düşmanı yahudiler,
İslam’ı yıkmak için gayret içindeydiler.

Müminlerin sayısı binaltıyüzdü, fakat,
Yahudiler, sayıca ziyadeydi kat be kat.

Zira onbin kişiden fazlaydı yahudiler.
Lakin aldırmıyordu buna hiç sahabiler.

O gün akşama kadar, ok atışı yapıldı.
Eshabdan elli kişi oklardan yara aldı.

Bu minval savaşıldı, beşinci güne kadar.
Lakin hep yahudiler müdafaada kaldılar.

Hazret-i Ebu Bekir, sonra hazret-i Ömer,
İlk iki gün, orduya kumanda eylediler.

Şiddetli çarpışmalar olduysa da iki gün,
Lakin kalenin fethi, olmadı yine mümkün.
 

Haydi yürü ya Ali!

Resul teşvik edince Eshabını cidale,
Hepsi arslan kesilip, başladılar kıtale.

Ve bir anda saldırıp, atıldılar ileri.
Göklerde yankılandı (Allah Allah!) sesleri.

Lakin Hayber kalesi, sarp ve muhkem idi pek.
Kolay olmayacaktı, o kaleyi fethetmek.

Üzülmeye başladı bu yüzden sahabiler.
Gelip, Resulullaha bu hali arz ettiler.

Şöyle dua etti ki Allah’ın Sevgilisi:
(Ya ilahi yardım et, düşsün Hayber kalesi.)

Muhacir ve Ensardan grup grup müminler,
Hücum ettilerse de, düşmedi yine Hayber.

Hazret-i Ömer dahi, verdi bir (Hücum!) emri.
Lakin fetih müyesser olmayıp, döndü geri.

Sonra Sıddık-ı ekber sancağı aldı ele.
Çok gayret ettiyse de, düşmedi yine kale.

O Server buyurdu ki: (Yarın ben bu sancağı,
Birine veririm ki, fetheder bu kal’ayı.)

Allah’ın Resulünün bu sözü üzerine,
Bir merak ve heyecan düştü Eshab içine.

Derlerdi ki: (Acaba sancağı kim alacak?
Ve acaba bu şeref, kime nasib olacak?)

O gece, hep bunları düşündü mücahidler.
Bunu merak ederek, sabahı zor ettiler.

Zira o arslanların istiyordu ki hepsi,
Razı olsun kendinden, Allah’ın Sevgilisi.

Ömürleri boyunca, hep bunu istediler.
Uğrunda, seve seve can feda eylediler.

O sabah Resulullah dışarı teşrif edip,
Buyurdu ki: (Nerdedir Ali bin Ebi Talip?)

Dediler ki: (Ali’nin şu an gözü ağrıyor.
Ağrıdan, ayağının ucunu göremiyor.)

Buyurdular ki: (Olsun, getirin onu bana!)
Yardımla getirdiler Resulün huzuruna.

Şifa bulması için, dua etti o Server:
(Ya ilahi, Ali’nin gözlerine şifa ver.)

Ve mübarek elini sürünce gözlerine,
Kurtuldu hastalıktan, Resulün hürmetine.

Öyle ki, o ağrıdan kalmadı hiçbir eser.
Zira dua etmişti kendisine o Server.

Ve dua eyledi ki: (Ya ilahel âlemin!
Cümle sıkıntılardan Ali’yi eyle emin.)

Sonra kendi eliyle, Ona zırh giydirerek,
Kendi kılıcını da bizzat Ona vererek,

İslam’ın beyaz renkli sancağını, eline,
Verip buyurdular ki: (Git düşman üzerine!)

Peşinden kendisine buyurdu ki hem dahi:
(Hayber’i fethetmeden geri dönme ya Ali!

Ulaşıncaya kadar, zaferi sana Hakk’ın,
Çarpış yahudilerle, arkana bakma sakın.)

Hazret-i Ali dahi, dedi: (Ya Resulallah!
Anam babam ve canım fedadır sana vallah.

Onlar dahi İslam’a girinceye kadar ben,
Gidip çarpışacağım, hiç arkama dönmeden.)
 


Ben arslanım!

Aliyyül Mürteza’ya Allah’ın Peygamberi,
Buyurdu: (Geri dönme, fethetmeden Hayber’i!)

O da veda ederek hazret-i Peygambere,
Sancağını yükseltip, revan oldu Hayber’e.

Varıp kale önüne, dikince sancağını,
Büyük bir endişe ve korku sardı düşmanı.

Buna rağmen kaleden çıktı o yahudiler.
Hepsi iyi savaşçı ve çift zırhlı idiler.

Haris adlı birisi, ileri çıktı birden.
Er istedi meydana, Sahabe-i güzinden.

Bu, çok meşhur bahadır Merhab’ın kardeşiydi.
O dahi Merhab gibi, pehlivan bir kişiydi.

Önce o hamle yaptı Aliyyül Mürteza’ya.
Sonra hazret-i Ali, el attı zülfikâra.

Kılıcı, şimşek gibi kaldırıp vurdu birden.
Bir vuruşta, başını ayırdı gövdesinden.

Sahabe-i kiram da, bunu seyrediyordu.
O an tekbir sesleri göğe yükseliyordu.

Haris’in öldüğünü, Merhab da görüp, hemen,
Dolu dizgin meydana girdi hiç beklemeden.

Aliyyül Mürteza’nın dikildi karşısına.
İri yarı biriydi, bakındı etrafına.

İki zırh, iki kılıç kuşanan bu dev adam,
Sabırsızlanıyordu almak için intikam.

Ve ona seslendi ki: (Ya Ali, ben Merhab’ım.
En şiddetli anlarda, ben ortaya çıkarım.)

Hazret-i Ali dahi, ona cevap vererek,
Adeta arslan gibi haykırıp kükreyerek,

Dedi: (Benim adım da, Aliyyül Mürteza’dır.
Ve lakin bundan başka, bir adım daha vardır.

Haydar, yani Arslan’dır ikinci adım da hem.
Çünkü ben doğduğumda, bu adı vermiş annem.

Yani ben arslan gibi kuvvetli bir yiğidim.
Ve seni, bir vuruşta yere serebilirim.)

Merhab, (Haydar) lafını işitince aniden,
Kalbine korku düşüp, geriye kaçtı birden.

Çünkü o, görmüştü ki rüyada gece yatıp,
Bir arslan, kendisini öldürmüştü saldırıp.

(O arslan bu olmasın?) diye düşünerekten,
Aliyyül Mürteza’ya bir hamle yaptı hemen.

Çevik bir hareketle, derhal hazret-i Ali,
Kalkanını tutarak, karşıladı hamleyi.

O anda iki çelik çarpınca birbirine,
Çok kuvvetli bir seda yükseldi gökyüzüne.

O da Zülfikârını havaya kaldırarak,
Ve peşinden (Ya Allah!) diye nara atarak,

Adeta şimşek gibi indirip birden bire,
Öyle kılıç çaldı ki o heybetli kâfire,

Yukardan aşağıya ikiye biçti onu.
İkiye bölünmüştü, hatta burnu ve boynu.

Çelik kalkan ve miğfer, bölündü ikiye hem.
Kâfir, o vuruş ile devrilip öldü hemen.

Merhab’ın öldüğünü görünce sahabiler,
Tekbir sedalarını, göklere yükselttiler.


Yahudiler teslim oldu

Merhab’ı öldürünce Allah arslanı Ali,
Bir anda çok bozuldu kâfirlerin morali.

Peşinden mücahidler hücum edince yine,
Kâfirler kaçıştılar hep kalenin içine.

Kovalıyorlardı ki müminler peşlerinden,
Aliyyül Mürteza’nın kalkanı düştü birden.

Velakin eğilip de, almaya yoktu vakti.
Fırsat bilip, kalkanı, kaçırdı bir yahudi.

Buna, hazret-i Ali üzülüp, bu hiddetle,
Hayber’in kapısını tutup sarstı kuvvetle.

Onu, kalkan yerine kullanmak istiyordu.
Ancak o, bu hususta Hakka güveniyordu.

Koca demir kapıyı, sarstı Allah adıyla.
Çıktı kapı yerinden Allah’ın yardımıyla

O, kapıyı sarsarak koparınca yerinden,
Hayber kalesi dahi sarsıldı temelinden.

Hatta Ahtab’ın kızı, o anda birden bire,
Sedirde otururken, sarsılıp düştü yere.

Sekiz on pehlivanın kımıldatamadığı,
Koca demir kapıyı, kaldırıp kalkan yaptı.

Bir eliyle kapıyı tutarak kalkan diye,
Kılıç savuruyordu, yine öbür eliyle.

Sonra kale içine girerek mücahidler,
İslam’ın sancağını burç üstüne diktiler.

Bu harikuladeyi görünce aşikâre,
Hep eman dilediler yahudiler son çare.

Hazret-i Ali ise, onlara verdi eman.
Zira Hayber kalesi fethedilmişti o an.

Resulün huzuruna gelerek dönüp geri,
Arz etti kendisine bu müjdeli haberi.

Sevindi Resulullah, bu fetih haberine.
Gözlerinden öperek, buyurdular ki yine:

(Bu kahramanlığınla bilesin ki ya Ali!
Senden razı oldular, Allah ve Peygamberi.)

O, duyunca bu sözü Allah’ın Resulünden,
Ağlayıp, yaşlar aktı hemen iki gözünden.

Resulullah sordu ki: (Ne için ağlıyorsun?)
Dedi: (Canım, her şeyim yoluna feda olsun.

Sevinç ve sürurumdan ağlarım ki şimdi ben,
Hem Allah, hem Resulü razıdır bendenizden.)

Buyurdu ki: (Ne kadar sevinsen, yine azdır.
Zira meleklerin de hepsi senden razıdır.)

Ve lakin bir tek kale, henüz fethedilmişti.
Diğer kalelerin de, düşmesi gerekirdi.

Ama hiç zor olmadı, onları fetheylemek.
Peşpeşe, kolaylıkla fethedildiler tek tek.

Hepsi sekiz kaleydi, alındı birer birer.
Artık sulh isteğinde bulundu yahudiler.

Bu sulh tekliflerini, o Server kabul etti.
İlk şart, bu yahudiler öldürülmeyecekti.

Çocuklarını alıp, bir yük de eşya ile,
Çıkıp gideceklerdi, Hayber’den başka yere.

Geri kalan ne kadar var ise mal ve nimet,
Hepsi, Müslümanlara olacaktı ganimet.



Hazret-i Safiyye

Peygamber-i zişanla, mücahidler, nihayet,
Hayber’in fethi ile, yorulmuşlardı gayet.

Bir yandan yaralılar tedavi edilirdi.
Bir yandan da gaziler, oturup dinlenirdi.

O gün, yahudilerin önde gelenlerinden,
Birisinin karısı, İslam’a nefretinden,

Peygamberi zişâna suikast tertib edip,
Öldürmek istemişti zehirli et yedirip.

Şöyle ki, bir keçiyi kesip ve pişirerek,
İçine de gizliden zehir yerleştirerek,

Kebap yapıp getirdi onu Efendimize.
Dedi: (Bizzat pişirip getirdim bunu size.

Bu, benim hediyemdir, lütfen kabul ediniz.
Eshabınla birlikte, afiyetle yiyiniz.)

Kabul etti o Server onun hediyesini.
Çağırdı sofrasına, birkaç sahabisini.

Ve önce kol kısmından, kendisi kopararak,
Koyuverdi ağzına, Besmele okuyarak.

O eti, birkaç defa çiğneyerek o Server,
Ağzından çıkardı ve attı onu bu sefer.

Şanlı Eshabına da, söyleyip bunu hemen,
Men etti onları da, bu yemeği yemekten.

Buyurdu ki: (Bu eti, yemeyip edin ki terk,
Zira ben zehirliyim diyor bana bu yemek.)

Resulün ikazıyle, sahabiler de hemen,
Herbiri, ellerini çektiler o yemekten.

Bir lokma yemiş idi ve lakin Bişr bin Bera,
Vücudu morararak, şehid oldu o ara.

Kadının yaptığına üzüldü sahabiler.
Ve onu yakalayıp, huzura getirdiler.

Peygamber efendimiz sordu ki o kadına:
(Ne için zehir kattın bu keçi kebabına?)

O kadın, cevabında dedi ki: (Sen kocamı,
Öldürdün bu savaşta, hem babamla amcamı.

Düşündüm ki: O kişi Peygamberse eğer ki,
Allah, Ona bu işi bildirir elbette ki.

Değilse, o eti yer ve ölür tesirinden.
Böylece kurtuluruz biz dahi kendisinden)

Eshab, Resulullaha ettiler ki şöyle arz:
(Şunu öldürmemize var mıdır bize cevaz?)

Lakin kendi şahsına yaptığından o bunu,
Yüksek merhametinden, af etti o hatunu.

Bu büyük merhameti görünce o kadın da,
Şehadeti getirip, iman etti anında.

Huyey ibni Hattab’ın kızı (Safiyye) dahi,
Resulün hissesine düşmüştü bizatihi.

Lakin Peygamberimiz, eyledi onu azad.
O da çok duygulanıp, iman etti o saat.

Resulullah sevinip, onun bu imanına,
Hazret-i Safiyye’yi aldı nikahlarına.

Annesi olmuş oldu, cümle Müslümanların.
Zira o, zevcesiydi artık Resulullahın.

Sehba denen mevkide yapıldı düğünleri.
Kavun ile hurmadan yendi düğün yemeği.
 



Hangisine sevineyim?

Hazret-i Safiyye’nin gözünde, Efendimiz,
Bir morartı görerek, sordu ki: (Nedir bu iz?)

Dedi: (Ya Resulallah, rüyada gördüm ki ben:
Dolunay yere inip, koynuma girdi gökten.

Rüyanın tesirinde kalıp çok duygulandım.
Ve kocam Kinane’ye, bu rüyamı anlattım.

O bunu dinleyince, begayet sinirlenip,
Bana şöyle bağırdı zatınızı kastedip:

Üzerimize gelen o Arap melikinin,
Hanımı olmak mıdır yoksa senin niyetin?

Ve gözüme bir tokat vurdu ki o hırs ile,
Gördüğünüz bu morluk, ondan geldi husule.)

Hayber fethedilince, ordaki yahudiler,
Resulün huzuruna gelip şöyle dediler:

(Biz çekip gideceğiz Hayber’den şimdi hemen.
Fakat iyi anlardık biz ziraat işinden.

İstersen kiraya ver, toprağı işleyelim.
Mahsulün yarısını, sana teslim edelim.)

Hakikaten Eshabın hiç ziraat yapacak,
Yok idi zamanları, bu işle uğraşacak.

Onlar, din-i İslamı dünyaya yaymak için,
Çalışıyorlardı hep, durup dinlenmeksizin.

Bu yüzden Resulullah, bunu uygun buldular.
Bu teklife, bir şartla müsaade buyurdular.

Şöyle bir şart koydu ki onlara Efendimiz:
(Biz ne zaman istersek, çıkıp gideceksiniz.)

Yahudiler, bu şartı kabul edip böylece,
Toprağı işlemeye başladılar hemence.

Velhasıl Resulullah ve şanlı sahabiler,
Zafer ve ganimetle, Medine’ye geldiler.

Bu arada, vaktiyle Habeş’e hicret eden,
Eshabın geldiğini, o Server gördü hemen.

Cafer bin Ebi Talip ve yanındakileri,
Görüp şöyle buyurdu, Allah’ın Peygamberi:

(Hayber’in fethine mi, Cafer geldi diye mi,
Bunların hangisine sevineyim bilmem ki?

Sizin bu hicretiniz, iki defadır ama,
Hem Habeşe gittiniz, hem de benim yanıma.)

Hayber ganimetinden, hem harbedenler aldı.
Hem Biat-ı rıdvan’da olanlara ayrıldı.

Habeşistan’dan gelen muhacirlere de hem,
Hayber ganimetinden, pay verdi Fahr-i âlem.

Hayber’in fethi ile, yahudiler topyekün,
Girmiş oluyorlardı, emrine o Resulün.

Fethi gayet zor olan Hayber’in fethi ile,
İslam düşmanları hep, sindiler tamamiyle.

Çevredeki kavim ve devletler de, bu yüzden,
Korkmaya başladılar, müminlerin gücünden.
 


 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol