Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
=> Mübarek Nuru
=> Dünyaya Teşrifleri
=> Mübarek Emanet
=> Gençliği ve Evlenmesi
=> Biseti ve Daveti
=> İlk Müslümanlar
=> Habeşistana Hicret
=> Habeşistana İkinci Hicret
=> Hüzün Yılları
=> Miraç Mucizesi
=> Hicret
=> Medine-i Münevvere Devri
=> Bedir Gazası
=> Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi
=> Beni Nadir Yahudileri
=> Fatıma Binti Esed'in Vefatı
=> Reci Vakası
=> Beni Mustalik Gazası
=> Beni Kureyza Yahudileri
=> Hudeybiye Sulhnamesi
=> Davet Mektupları
=> Hayberin Fethi
=> Umret-ül Gaza Seferi
=> Mute Gazası
=> Mekke'nin Fethi
=> Huneyn Gazası
=> Tebük Seferi
=> Veda Haccı
=> Vefatı
=> Hilye-i Saadet
=> Âlemlerin Rahmeti
=> Bazı Mucizeleri
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Dünyaya Teşrifleri


 
 Hazret-i Abdülmuttalib’in rüyası
 Doğunca secde etti
 Melekler yıkadılar
 Dünyaya gelince
 Kisra’nın sarayı yıkıldı


Hazret-i Abdülmuttalib’in rüyası

Peygamber-i zişânın dünyaya teşrifleri,
Olmadan, görünmüştü pek çok işaretleri.

Doğacağına yakın, nice meşhur insanlar,
Geleceğine dair görmüştü çok rüyalar.

Sonra bu rüyaları, o zamanın en meşhur,
Kâhinlerine gidip, tabiri sorulmuştur.

Onlar demişlerdir ki bu rüyalar hakkında:
Ahir zaman Nebisi teşrif eder yakında.

Sevgili dedeleri Abdülmuttalip dahi,
Bu hususta, bir rüya görmüştü bizatihi.

Kendisi anlatır ki: Bir gün uykuya daldım.
Rüya görüp, büyük bir ürpertiyle uyandım.

Oğlum Ebu Talip’le gittik biz bir kâhine.
O, yüzüme bakarak, dedi ki: (Bu halin ne?

Ey Kureyşin reisi, ne oldu sana böyle?
Çok mühim bir hadise var ise, hemen söyle.)

Dedim ki: (Evet, henüz kimseye açmadığım,
Dehşetli bir rüyamı size anlatacağım.

Büyük bir ağaç gördüm, ucu göğe varmıştı.
Dalları, doğuya ve batıya yayılmıştı.

Ve ondan, öyle bir nur çıkardı ki o anda,
Çok hafif kalıyordu, güneş onun yanında.

O, bazen gözüküyor, bazen kayboluyordu.
Ve o muazzam nuru, an be an artıyordu.

Kureyş kabilesinden gördüm bazı insanlar,
Ağacın dallarına tutunmuşlardı onlar.

Bir kısmı da, kesmeye ederdi sa’y-ü gayret.
Bir genç ise, onlara mani oluyordu hep.

Çok da güzel bir yüzü var idi ki o gencin,
Ömrümde öyle bir yüz görmemiştim ben hemin.

Ve Ondan yayılırdı etrafa hoş kokular.
Dünya kokularından değildi hem de bunlar.

Ağacın bir dalını tutmak için o saat,
El uzattım ise de, ulaşamadım fakat.)

Rüyamı anlatınca, baktım yüzü değişti.
Gayet heyecanlanıp, sarardı benzi beti.

Dedi: (Bu, veriyor ki bize şöyle bir haber:
Gelir senin sulbünden yakında bir Peygamber.

Doğuya ve batıya malik olsa gerektir.
İnsanlar Ona uyup, dinine girecektir.)

Oğlum Ebu Talib’e sonra nazar ederek,
Dedi: (Bu, o Resulün amcası olsa gerek.)

Sonra ilave etti: (Ve ey Abdülmuttalip!
Onun nübüvvetinden sana olmaz bir nasip.

Yani o Peygambere nübüvvet geldiğinde,
Sen bulunmayacaksın bu dünya âleminde.

Ağacın dallarına tutunan o kişiler,
Onun dinine girip, Ondan nasiplenirler.)

Bu hadiseden sonra, yıllar geçti aradan,
Hatta Abdülmuttalip göç etti bu dünyadan.

Ve nihayet bir zaman, bi’seti müteakip,
Bunu, Resulullaha anlattı Ebu Talip.

Rüyayı, kendileri ettiler şöyle tabir:
(Gördüğün büyük ağaç, Muhammed-ül emin’dir.)
 

Doğunca secde etti

Hazret-i Âmine ki, o Serverin annesi.
Ona nasip olmuştu şereflerin yücesi.

Odur ki, annelerin içinde en bahtiyar,
Doğum hadisesini şöyle anlatıyorlar:

O Servere hamile olduğum günlerde ben,
Hiçbir acı ve elem hissetmedim bedenen.

Ancak altı ay sonra, uykuyla uyanıklık,
Arasında, bir kimse gelerek bir aralık,

Dedi: (Biliyor musun, sen kime hamilesin?
Hatem-ül enbiya’yı taşıyorsun, bilesin.)

Doğum öncesi dahi, görünce kendisini.
Dedi: (Çocuk doğunca, Muhammed koy ismini.)

Heybetli bir ses duydum doğum anı gelince.
Bana, bir ürperti ve korku geldi bir nice.

Ve beyaz bir kuş gelip, kanadıyle bu sefer,
Beni sıvazlayınca, gitti o ürpertiler.

O anda, hararetten yanıyordum begayet.
Yanımda, bir kâsede gördüm beyaz bir şerbet.

Verdiler, içtim onu, baldan tatlı ve soğuk.
Gitti o hararetim, kalmadı o susuzluk.

Öyle aydınlandı ki bir nurla sonra evim,
O nurdan başka bir şey görmüyordu gözlerim.

O anda, etrafımı sardı bir çok hanımlar.
Hizmet ediyorlardı edeple bana onlar.

Boyları uzun olup, parlıyordu yüzleri.
Abdi menaf kızları gibiydiler herbiri.

Bir tanesi, kendini tanıttı edip tazim.
Dedi: (Ben, Firavun’un hanımı Asiye’yim.)

Biri dahi dedi ki: (Ben, İmran kızı Meryem.
Bu gördüklerin ise, Cennet hurileri hem.)

Yine ben, o esnada bir kumaş gördüm ipek.
Gökten yere uzanmış, beyaz ve uzundu pek.

Kendini görmediğim biri de, sonra hemen,
Diyordu: (Onu örtün insanların gözünden!)

Çok kuşlar peyda oldu, sonra gördüm onları.
Ağızları zümrütten, yakuttu kanatları.

Korkudan terlemişim, o terlerden bu defa,
Çok güzel misk kokusu yayılırdı etrafa.

O haldeyken, gözümden kaldırdılar perdeyi.
Doğudan batıya dek, gördüm o an her şeyi.

Etrafımı, melekler kuşatmış idi ki tam,
Teşrif etti dünyaya Resul aleyhisselam.

Doğar doğmaz, secdeye koydu nurlu başını.
Ve yukarı kaldırdı şehadet parmağını.

Sonra, gökten bir bulut parçası indi beyaz.
Bürüdü o Serveri, duydum sonra bir avaz.

Diyordu: (Şarktan garba, gezdirin ki Onu hem,
İsmi ve cismi ile, tanısın cümle âlem.)

Daha sonra, yanımda üç kişi oldu peyda.
Yüzleri güneş gibi parlıyordu adeta.

Biri, gümüş bir ibrik, biri zümrüt bir leğen.
Birinin de elinde, ipek vardı Cennetten.

Oğlumu, o leğenin içine koydular ve,
Misk ile yıkayarak, sardılar o ipeğe.

Mübarek başına da, sürüp güzel kokular,
Gözüne sürme çekip ve gözden kayboldular.


Melekler yıkadılar

O Serverin dünyaya teşrifleri anında,
Hazret-i Âmine’nin, o an için yanında,

Üç hatun var idi ki, yardıma gelmişlerdi.
Onlar dahi o gece, çok şeyler görmüşlerdi.

Abdurrahman bin Avf’ın annesi Şifa hatun,
Diyor ki: (Ben de vardım, gecesinde doğumun.

Ne zaman ki o Server, teşrif etti dünyaya,
Baktım ki, doğar doğmaz başladı bir duaya.

(Yerhamüke Rabbüke!) dendi Ona gaibden.
İşitiyordum ama, görmüyordum onu ben.

Sonra, bir nur çıkarak verdi ki öyle ziya,
Şarktan tâ garba kadar göründü bütün dünya.

Vakta ki o Servere verildi peygamberlik,
Hiç tereddüt etmeden, iman ettim ben de ilk.)

O Serverin halası, Safiyye Hatun dahi,
Şöyle anlatmaktadır o anı bizatihi:

(Ne zaman ki dünyaya teşrif etti o Server,
Etrafı nur kaplayıp, her yer oldu münevver.

Secde edip, açıkça söyledi ki hem nagah:
(La ilahe illallah ve inni resulullah.)

Yıkamak isteyince doğduğunda Onu biz,
Dendi ki: (O temizdir, hiç zahmet etmeyin siz.)

Göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş idi hem.
Doğar doğmaz, Rabbine secde etti mukaddem.

Secdede, hafif sesle bir şeyler söylüyordu.
Kulak verdim: (Ümmetî ümmetî) hep diyordu.)

Abdülmuttalip dahi diyor ki: (Ben o saat,
Kâbe’de ederdim ki Rabbime münacaat,

Kâbe, birden makam-ı İbrahim cihetine,
Doğru secde eyleyip, doğruldu tekrar yine.

Sonra da, Hübel denen bir put, durup dururken,
Yüzünün üzerine devrilip düştü birden.

Ve peşinden bir nida işittim ki şöylece,
Diyordu: (Âmine’nin oğlu oldu bu gece.

Doğru yola çağırır, kâfir ve facirleri.
Yayar bütün dünyaya cümle hakikatleri.)

Bu acayip şeyleri, görüp işittiğimde,
Âmine’nin evine koştum hayret içinde.

Önce, onun alnına bakıverdim ben derhal.
Nur’u göremeyince, merakla ettim sual.

Dedim ki: (Nur ne oldu, onu göremiyorum?)
Cevabında dedi ki: (Bu gece oldu oğlum.)

Anlattı birer birer olan hadiseleri.
Dedim ki: (Görmüyorum sende doğum eseri.)

Dedi: (Evet, bu gece oğlum oldu hakikat.
En ufak bir sıkıntı hissetmedim ben fakat.)

Dedim ki: (Öyle ise, göreyim torunumu.)
Dedi: (Heyhat, şu anda göremezsin sen onu.

Zira şimdi, melekler ziyaret ediyorlar.
Bu ise üç gün sürer, hayli kalabalıklar.)

Biz böyle konuşurken, biri geldi aniden.
Meleklerden olduğu belli idi halinden.

Dedi: (Doğru söylüyor, tam üç gün müddet ile,
Onu kimse göremez, yakını olsa bile.)


Dünyaya gelince

Vakta ki Resulullah bu dünyaya gelince,
Bir (Yıldız) doğuverdi gökyüzünde o gece.

Görünce bu yıldızı yahudi âlimleri,
Resul'ün doğumundan oldu hep haberleri.

Hatta biri, o sabah çıktı çığlık atarak.
(Ey yahudiler!) diye, koşardı bağırarak.

Yahudiler toplanıp, dediler: (Ne diyorsun?
Ne hadise oldu ki böyle bağırıyorsun?)

Dedi: (Doğdu bu gece, beklediğimiz Ahmet.
Zira Onun yıldızı, bu gece doğdu elbet.)

Ve yine Resulullah doğunca, birden bire,
Kâbe’deki putların, yıkıldı hepsi yere.

Bahusus kâfirlerin bir büyük (Put)u vardı.
Yılda bir, ona gider ve tavaf yaparlardı.

Yine bir gün, o putun yanında toplandılar.
Lakin onu, yüz üstü yere düşmüş buldular.

Kaldırdılar ise de, yine yere kapandı.
Ve bu garip hadise, üç defa tekrarlandı.

Bu sefer etrafına destek verip diktiler.
O sırada gaibden bir nida işittiler.

Diyordu ki: (Bir kimse doğdu ki geçen gece,
Dünyada bütün putlar yıkıldılar böylece.)

Yine mecusilerin taptığı (Ateş)leri,
Vardı ki, sönmüyordu tâ bin seneden beri.

Ve lakin Resulullah bu dünyaya gelince,
O muazzam ateş de sönüverdi o gece.

Ve yine o devirde, bir (Save gölü) vardı.
Onu, bazı kâfirler mukaddes sayarlardı.

Vakta ki Resulullah, bu dünyaya gelince,
O gölün suyu dahi kurudu tam o gece.

Yine Şam tarafında, bir de (Semave nehri),
Vardı ki, akmıyordu o da bin yıldan beri.

Vakta ki Resulullah teşrif etti dünyaya,
O gece suyu doldu ve başladı akmaya.

Resulün bu dünyaya teşrifinden mukaddem,
Şeytanlar, gökyüzüne çıkabilirlerdi hem.

Ve bir çok bilgileri, göklerden alırlardı.
Kureyş kâhinlerine gelip anlatırlardı.

Kâhinler, o semavi bilgileri, mutlaka,
Şeytanlardan öğrenip, söylüyorlardı halka.

Lakin Resul-i ekrem gelince yeryüzüne,
Çıkamaz oldu artık şeytanlar gökyüzüne.

Kâhinlerin bilgisi kesilince nihayet,
O günden itibaren sona erdi kehanet. 

O Serverin dedesi olan Abdülmuttalip,
Torununun dünyaya geldiğini öğrenip,

Bir sevinç ve mutluluk duydu ki öylesine,
Üç gün ziyafet verdi Mekke ahalisine.

Sonra her mahallede keserek çok develer,
Hem insan, hem hayvanat yiyip bayram ettiler.

Ziyafet esnasında, sorarlardı ki ona:
(Niçin Muhammed ismi verdin bu torununa?)

Derdi ki: (Allah’ın ve insanların Onu hep,
Ve çok methetmesini istedim, budur sebep.)
 


Kisra’nın sarayı yıkıldı

O zamanda İran’ın kisrası vardı ki hem,
Bir (Saray) yaptırmıştı Medayin’de muhteşem.

Dicle’nin kıyısında yapılmıştı bu bina.
Sağlam olması için, edildi çok itina.

Lakin Resulullahın dünyaya geldiği gün,
Yıkıldı birden bire koca saray topyekün.

Kederinden mahvoldu Acemistan kisrası.
Zira ikinci defa yıkılmıştı binası.

Bütün kâhinlerini topladı etrafına.
Sordu ki: (Ne sebepten yıkıldı koca bina?)

Dediler ki: (Efendim, araştıralım biraz.
Sebebini öğrenip, eyleyelim size arz.)

Ve çok incelemeler yapıp o yıkıntıda,
Asla bulamadılar herhangi teknik hata.

Sonra anladılar ki hepsi de bil ittifak,
Bunun yıkılmasına, sebep şudur muhakkak:

Beklenen son Peygamber dünyaya geldi elbet.
Bunun yıkılması da, buna eder delalet.

Şu da muhakkaktır ki, gelince o Peygamber,
Kisra’nın saltanatı tamamen elden gider.

Lakin bu hakikati Kisra’ya haber versek, 
Öldürür hepimizi, acaba nasıl desek?

Gelip arz ettiler ki: (Efendim, bu binanız,
Uğursuz bir vakitte yapılmış zannındayız.

Bizim seçeceğimiz bir vakitte eğer ki,
Bir daha yapılırsa, yıkılmaz daha belki.)

Canlarını kurtarmak gayesi ile ona,
Gidip böyle dediler, gerçeğin hilafına.

Onların bildirdiği vakitte, o hükümdar,
Yine yaptırdıysa da, yıkıldı bina tekrar.

Yani üçüncü defa yıkılmıştı sarayı.
Güçlükle kurtardılar su içinden Kisra’yı.

Cümle kâhinlerini yanına çağırdı hep,
Dedi: (Yine yıkıldı, söyleyin nedir sebep?)

Dediler: (Doğrusunu verelim size haber.
Teşrif etti dünyaya, Hicaz’dan bir Peygamber.

Yıkıldı bütün putlar, doğmasıyla o zatın.
Hatta gider elinden, senin bu saltanatın.)

İşte, Resulullahın teşrif ettiği gece,
Çok büyük hadiseler vaki oldu böylece.

Bu mübarek geceye (Mevlid gecesi) denir.
Leyle-i kadir’den sonra, en kıymetli gecedir.

Hatta bazı âlimler demiştir ki şöylece:
(Kadir gecesinden de kıymetlidir bu gece.)

Bu gece, Resulullah doğduğu için eğer,
Her kim sevinir ise, affolur o kimseler.

O gece vaki olan hâl ve mucizeleri,
Okumak çok sevaptır, bu mevlid geceleri.

Ve hatta Resulullah, bizzat kendileri de,
Anlatırdı Eshaba, bu gece geldiğinde.

Dünyanın her yerinde bulunan Müslümanlar,
Mevlid gecelerinde sevinir, bayram yapar.

Sevgili Habibinin hürmetine ya Rabbi!
Bizi, Onun yoluna hakkıyle eyle tâbi.
 

 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol