Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
=> Mübarek Nuru
=> Dünyaya Teşrifleri
=> Mübarek Emanet
=> Gençliği ve Evlenmesi
=> Biseti ve Daveti
=> İlk Müslümanlar
=> Habeşistana Hicret
=> Habeşistana İkinci Hicret
=> Hüzün Yılları
=> Miraç Mucizesi
=> Hicret
=> Medine-i Münevvere Devri
=> Bedir Gazası
=> Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi
=> Beni Nadir Yahudileri
=> Fatıma Binti Esed'in Vefatı
=> Reci Vakası
=> Beni Mustalik Gazası
=> Beni Kureyza Yahudileri
=> Hudeybiye Sulhnamesi
=> Davet Mektupları
=> Hayberin Fethi
=> Umret-ül Gaza Seferi
=> Mute Gazası
=> Mekke'nin Fethi
=> Huneyn Gazası
=> Tebük Seferi
=> Veda Haccı
=> Vefatı
=> Hilye-i Saadet
=> Âlemlerin Rahmeti
=> Bazı Mucizeleri
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Habeşistana İkinci Hicret

 
  Önce hediye verin
  Size teslim edemem
  Bunlar köle midir?
  Bize işkence ettiler
  O, Allah’ın Resulüdür
 

Önce hediye verin

Eshabın, ilk Habeş’e giden Muhacirleri,
Bir gün işittiler ki şu asılsız haberi:

Güya Müslümanlarla müşrikler barışmışlar.
Hatta aralarında bir anlaşma yapmışlar.

Dediler: (Madem öyle, yurdumuza dönelim.
Resulün hizmetiyle gidip şereflenelim.)

Müsaade isteyerek hükümdar Necaşi’den,
Tekrar Mekke yurduna geldiler hepsi birden.

Lakin öğrendiler ki Mekke’de o gelenler:
Yanlış ve asılsızmış duydukları o haber.

Vakta ki o müminler, dönünce evlerine,
Müşrikler, işkenceye başladılar hep yine.

Hatta zulümlerini gittikçe arttırdılar.
Müminler azlık olup, pek çaresiz kaldılar.

Bir gün hazret-i Osman, Allah’ın Resulüne,
Dedi: (Gittiğimizde bizler Habeş mülküne,

İyi ticaret yeri gördük o memleketi.
Çok kazanç hasıl eder bir aylık ticareti.

Rabbimiz hicret yeri tayin edene kadar,
Müslümanlar orada bir müddet kılsa karar.

Böylece kurtulurlar cefasından Kureyş’in.
Bize çok lütfu oldu hükümdar Necaşi’nin.)

Buyurdu: (Tekrar gidin Habeşistan iline.
Ki, mahfuz olasınız Allah’ın ismi ile.)

Dedi: (Ya Resulallah, Habeşistan’ın halkı,
İyi olup, kolayca teslim ederler hakkı.

Teşrif buyurursanız siz de Habeş iline,
Seve seve girerler onlar İslam dinine.)

Peygamber efendimiz buyurdu ki cevaben:
(Huzur ile rahata memur edilmedim ben.

Hicret için, Rabbimden şimdi emir beklerim.
Nasıl emrolunursa, öyle amel eylerim.)

Velhasıl Peygamberin müsaadeleri ile,
Yola çıktı tam yüzbir kişilik bir kafile.

Cafer bin Ebi Talip, kafilenin başına,
Emir olup, vardılar tekrar Habeşistan’a.

Olunca müşrikler de, bu durumdan haberdar,
Hemen aralarında bir toplantı yaptılar.

Dediler: (Gitti onlar Habeşistan mülküne.
Biz de elçi salalım bu yerin melikine.)

Bu işe, Abdullah’la, Amr bin As’ı seçerek,
Vazifelendirdiler şöyle tenbih ederek:

Dediler ki: (Siz şimdi gidince Necaşi’ye,
Hediye dağıtmakla başlayın önce işe.

Melikle konuşmadan ve lakin siz evvela,
Görüşün önce din ve devlet adamlarıyla.

Ve hediyelerini onların önce verin.
Necaşi’ninkini ise en son takdim eyleyin.

Hediye verme işi ne zaman biterse hep,
Giden Muhacirleri melikten edin talep.

Lakin Müslümanların, Necaşi ile bizzat,
Gidip görüşmesine vermeyin sakın fırsat.

Çünkü görüşürlerse müminlerle Necaşi,
Hakikati anlayıp, bozabilir bu işi.)
 

Size teslim edemem

İki elçi, Habeş’e gelip adım attılar.
Devlet adamlarına hediye dağıttılar.

Onlara dediler ki: (Bizim diyarımızda,
Bazı garip insanlar türedi aramızda.

Bunlar, bizim ve sizin, hiç de bilmediğimiz,
Bir din uydurdular ki, onlar için geldik biz.

Alıp da ülkemize götürelim onları.
Zira hep oradadır yakın akrabaları.

Hükümdarınıza da söyleyin ki siz yarın,
Bize teslimlerine izin versin bunların.)

Patrikler, (Peki olur) deyince de bu sefer,
Hükümdar Necaşi’nin huzuruna gittiler.

İltifatlar ederek, dediler ki: (Ey melik!
Sizin huzurunuza geliyoruz şimdi ilk.

İçimizden bir takım garip bazı kişiler,
Sizin bu ülkenize iltica eylemişler.

Kendi öz dinlerini terk ettikleri gibi,
Sizin dininize de girmediler tabii.

Bir din uydurmuşlardır kafalarına göre.
Onu ne siz, ne de biz, bilmiyoruz bir kere.

Bunların, ülkemizde akrabaları vardır.
Bizleri de bu yere, onlar yollamışlardır.

Ve onların şudur ki, sizden istirhamları:
Teslim eyleyesiniz bize o insanları.)

Onlar böyle deyince, patrikler söz alarak,
Dediler ki: (Efendim, bunların sözleri hak.

Onları teslim edin siz bunların eline.
Ki, alıp götürsünler kendi ülkelerine.)

Lakin kabul etmedi bunu melik Necaşi.
Dedi: (Yapmam vallahi dediğiniz bu işi.

İltica eylemişler bunlar bana nihayet.
Öyleyse ben bunlara eyleyemem ihanet.

Bunlar, tercih etmişler, beni başkalarına.
Gayriye teslim etmek, yakışır mı hiç bana?

Onları da saraya şimdi davet ederim.
Diyecekleri varsa, onları da dinlerim.

Bunların dedikleri gibiyse onlar eğer,
O zaman beis yoktur, alıp gidebilirler.

Lakin öyle değilse, korurum, teslim etmem.
Ülkemde kaldıkça da, iyilik ederim hem.)

Semavi kitapları okumuştu Necaşi.
Bu zaviyeden bakıp, hayra yordu bu işi.

Zira biliyordu ki: Gelecek son Peygamber,
Çok yakın bir zamanda, o yerde zuhur eder.

Kavmi yalancı deyip, inanmaz o Hazret’e.
Ve mecbur bırakırlar ülkesinden hicrete.

Mekkeli elçilere sordu sonra Necaşi:
(Kimdir bu insanların inandıkları kişi?)

(Muhammed’dir) deyince, Necaşi duydu bunu.
Anladı bu kişinin Peygamber olduğunu.

Lakin belli etmeyip, sual etti bu sefer:
(Nedir dini mezhebi, O neye davet eder?)

Dediler ki: (Mezhebi yoktur ki o kişinin.)
Bu cevap, hayretine gitti çok Necaşi’nin.

Dedi: (Bir topluluk ki, mezheplerini bilmem.
Bunu öğrenmedikçe, size teslim edemem.)
 


Bunlar köle midir?

Necaşi, elçilere dedi ki son olarak:
(Müslümanlar ile de görüşmem lazım ancak.

Hemen bir meclis kurup, onları çağırayım.
Onların da fikrini sorup araştırayım.

Yani yüzleştireyim, sizleri bir güzelce.
Hepinizin durumu belli olsun böylece.)

Sonra âlimlerini topladı bir araya.
Ve o Müslümanları davet etti saraya.

Onlar, aralarında bir müşavere edip,
Dediler: (Reisimiz, Cafer bin Ebi Talip.

Sadece o konuşsun hepimizin namına.)
Deyip, vasıl oldular melikin sarayına.

Gördüler ki, bir divan toplanmış, büyük de pek.
Girip selam verdiler, hiç secde etmeyerek.

Sordu melik: (Sebep ne, secde etmemenizin?)
Dediler: (Biz secdeyi yaparız Allah için.)

Necaşi makul görüp, sual etti: (Peki siz,
Ülkeme, ne maksat ve gaye ile geldiniz?

Tüccar da değilsiniz hem de siz ey ahali.
Peygamber dediğiniz o zatın nedir hali?)

Cafer bin Ebi Talip dedi ki: (Ey hükümdar!
Ben şimdi bu hususu edeyim size ikrar.

Eğer doğru söylersem, beni tasdik eyleyin.
Yok eğer söylediğim yalansa, yalan deyin.

Lakin her şeyden önce, emredin, şu adamlar,
Yalnız biri konuşsun, diğerleri sussunlar.)

Melikin emri ile, onlar da toplanarak,
Amr bin As’ı seçtiler, konuşmacı olarak.

Sonra melik Necaşi, müminlerden tarafa,
Dönüp dedi: (Ey Cafer, sen beyan et ilk defa.)

Hazret-i Cafer dahi dedi ki: (Ey hükümdar!
Benim, her şeyden önce, diyecek üç sözüm var.

Şu adama sor ki, biz, köle ve esir miyiz?
Ki, sahiplerimize teslim edileceğiz.)

Necaşi ona dönüp, sual etti ki: (Ey Amr!
Söyle bana, hür müdür, köle mi yoksa bunlar?)

(Köle değil, hürdürler) deyince Amr cevaben,
Cafer dedi: (Ey melik, şunu da sor ki hemen,

Birinin kanını mı döktük biz haksız yere,
Ki, teslim edilelim, kanı dökülenlere?)

Necaşi Amr’a dönüp, sual etti bu sefer:
(Bunlar, nahak birinin kanını mı döktüler?)

Cevaben, (Hayır, asla!) deyince Amr ibni As,
Cafer dedi: (Ey melik, şunu da sor ki esas,

Birinin malını mı gasbettik haksız yere,
Ki, teslim edecekler, bizi o kimselere?)

Necaşi Amr’a dönüp, dedi: (Şuncağızların,
Var mı gasbettikleri bir miktar para, altın?)

Amr yine cevabında dedi ki: (Ey hükümdar,
Hayır, hiçbir kimsenin malını almadılar.)

Habeşistan mülkünün hükümdarı Necaşi,
Amr’a dönüp dedi ki: (Anlamadım bu işi.

Hiçbir kabahatları, suçları yok dersiniz.
Öyleyse siz bunlardan peki ne istersiniz?
 


Bize işkence ettiler

Amr bin As, Necaşi’ye arz etti ki: (Ey melik!
Onlar ve biz, bir dinde ve bir mezhepte idik.

Lakin terk eylediler bu dinimizi onlar.
Muhammed’in dinine girip tâbi oldular.)

Melik dedi: (Ey Cafer, sizler, bulunduğunuz,
Dini niçin terk edip, başkasına uydunuz?

Benim dinimde dahi olmadığınız belli.
Peki, sizin bu dinin nedir aslı, temeli?)

Cafer bin Ebi Talip arz etti ki: (Ey melik!
Biz, daha önceleri, cahil bir millet idik.

Puta tapar ve yerdik ölmüş hayvan etleri.
Ve işlerdik maalesef, türlü rezaletleri.

Kuvvetliler, daima zayıfları ezerdik.
Merhamet nedir bilmez, güçsüze zulmederdik.

Akrabalarımızla kesmiş idik ilgiyi.
Komşularımıza da, davranmazdık pek iyi.

Allah, bize Peygamber gönderinceye kadar,
Bu kötü vaziyette kaldık hep aynı karar.

Bize Resul gönderdi Hak teâlâ nihayet.
Allah’ın birliğine, O bizi etti davet.

Dedi: Babadan görme taptığınız putların,
Size, mahşer yerinde faydası olmaz yarın.

Onlara ibadeti bırakın ki muhakkak,
Zira onlar, değildir ibadete müstehak.

Siz, sakın emanete hıyanetlik etmeyin.
Hısım akrabaların haklarını gözetin.

Sakının pek ziyade, günahtan, kan dökmekten.
Kaçının ahlaksızlık ve yalan söylemekten.

Asla el uzatmayın yetimlerin malına.
Ve iftira atmayın iffetli bir kadına.

Allahü teâlâya koşmadan eş ve ortak,
Ona ibadet yapın, halisane olarak.

Biz de Ona, kalb ile inandık, iman ettik.
Her ne emretti ise, tam yerine getirdik.

Ve O, bize her neyi kıldıysa yasak, haram,
İman edip, hepsinden ictinab eyledik tam.

Bu sebepten kavmimiz bize düşman oldular.
Ve bizi, dinimizden dönmeye zorladılar.

Puta taptırmak için, yaptılar çok eziyet.
Ve bize eylediler işkence, türlü mihnet.

Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar daha.
Asla göstermediler az bile müsamaha.

Bizimle dinimizin arasına girdiler.
Ve bizi, dinimizden ayırmak istediler.

Biz ise, yurdumuzu, yuvamızı terk ettik.
O Resulün izniyle, senin yanına geldik.

İşkencelerden kaçıp, can attık bu ülkene.
Komşuluğuna girip, sığındık himayene.

Ey melik, şimdi bizim şöyledir ki zannımız,
Sizin bu yurdunuzda, biz zulme uğramayız.

Selam verme işine gelince de ey melik!
Resulün selamıyle biz sana selam verdik.

Biz, birbirimize de, veririz böyle selam.
Bize böyle öğretti Resul aleyhisselam.)



O, Allah’ın Resulüdür

Cafer hazretlerini dinleyince Necaşi,
Daha açık olarak idrak etti bu işi.

Dedi ki: (Sen Allah’ın gönderdiği bir âyet,
Biliyorsan, bana da eyle onu tilavet.)

Hazret-i Cafer, ona, (Peki) deyip cevaben,
Başladı okumaya Ankebut suresinden.

Necaşi dinleyince başladı ağlamaya.
Ve hatta gözlerinden başladı yaş akmaya.

Ve dedi ki: (Ey Cafer, bu ne tatlı bir kelam.
Mümkünse okumaya az daha eyle devam.)

Cafer bin Ebi Talip, okudu biraz daha.
Necaşi duygulanıp, dedi: (Bunlar bî-baha.

Vallahi bu kelamlar ne güzel, ne doğrudur.
Ve bu, aynı kaynaktan fışkıran tek bir nurdur.

Hazret-i Musa ile, İsa’ya da muhakkak,
Aynı bu kelamlardan gönderdi cenâb-ı Hak.)

Sonra o elçilere dönerek dedi ki: (Siz,
Nasıl geldiniz ise, aynen geri gidiniz!

Vallahi ben bunları, size teslim edemem.
Haklarında bir zerre kötülük düşünemem.)

Necaşi’nin yanından çıktılar o elçiler.
Ertesi gün tekrardan izin alıp girdiler.

Dalkavukluk ederek, dediler: (Ey hükümdar!
Onlar, İsa hakkında çok kötü söylüyorlar.

Onları huzuruna tekrardan çağırarak,
Ne düşündüklerini öğreniver sorarak.)

Müminler, huzuruna girince Necaşi’nin,
Sordu: (Siz ne dersiniz hazret-i İsa için?)

Cafer bin Ebi Talip, dedi: (Peygamberimiz,
Bize nasıl dediyse, aynısını söyleriz.

O, Allah’ın kulu ve Resulüdür elbette.
Bunu, Allah böylece bildiriyor âyette.

O, hazret-i Meryem’e, Allahü teâlânın,
İlka buyurduğu bir, kelimedir bi hakkın.

Nasıl Adem Nebi'yi, topraktan yarattıysa,
Babasız yaratmıştır, hazret-i İsa’yı da.)

Necaşi bu cevabı beğenip, kabul edip,
Hemen yerden eline, bir çöp aldı eğilip.

Dedi: (Ben, şimdi size söylerim ki vallahi,
Aynen böyle söylüyor, hazret-i İsa dahi.

İsa Nebi’nin sözü, aynıdır sizinkiyle.
Arada, şu çöp kadar ayrılık yoktur bile.

Sizleri ve yanından geldiğiniz o zatı,
Tebrik ederim ki O, söylüyor hakikatı.

İnandım ki o kişi, Resulüdür Allah’ın.
İncil’de de yazılı geleceği o zatın.

Vallahi buralarda olsaydı eğer o zat,
Gidip, ayaklarını yıkardım Onun bizzat.

Gidiniz, şu ülkemin el değmemiş yerinde,
Yaşayınız huzur ve bir emniyet içinde.

Verseler dağlar kadar bana altın ve para,
Yine sizden birini, uğratmam bir zarara.)

Kureyş elçilerinden gelen hediyeleri,
(İhtiyacım yok) deyip, hepsini verdi geri.

Elçiler, meyus halde, melikin huzurundan,
Elleri boş olarak ayrıldılar o zaman.
 


 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol