Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
=> Mübarek Nuru
=> Dünyaya Teşrifleri
=> Mübarek Emanet
=> Gençliği ve Evlenmesi
=> Biseti ve Daveti
=> İlk Müslümanlar
=> Habeşistana Hicret
=> Habeşistana İkinci Hicret
=> Hüzün Yılları
=> Miraç Mucizesi
=> Hicret
=> Medine-i Münevvere Devri
=> Bedir Gazası
=> Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi
=> Beni Nadir Yahudileri
=> Fatıma Binti Esed'in Vefatı
=> Reci Vakası
=> Beni Mustalik Gazası
=> Beni Kureyza Yahudileri
=> Hudeybiye Sulhnamesi
=> Davet Mektupları
=> Hayberin Fethi
=> Umret-ül Gaza Seferi
=> Mute Gazası
=> Mekke'nin Fethi
=> Huneyn Gazası
=> Tebük Seferi
=> Veda Haccı
=> Vefatı
=> Hilye-i Saadet
=> Âlemlerin Rahmeti
=> Bazı Mucizeleri
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Hazret-i Fatıma'nın Evlenmesi

 
  Sen neyi bekliyorsun?
  Niçin geldin ya Ali?
  Arş-ı a’lada nikah
  Benim arzum bu değil
  Zevceni ister misin?
  Fatıma mübarektir


Sen neyi bekliyorsun?

Resulullahın kızı Fatıma hazretleri,
Yeni onbeş yaşına bastığı günler idi.

Girdi bir hizmet için, Resulün huzuruna,
Resulullah, o ara nazar etti kızına.

Ve hemen müşahede etti ki o aralık,
Evlenecek bir çağa erişmiş kızı artık.

O günden itibaren, Kureyşten çokları hep,
Gelip, Resulullahtan ettiler onu talep.

Eshabdan da çokları istediyse de, fakat,
O Server, hiçbirine eylemedi iltifat.

Ve hatta bu hususta buyurdular ki yine:
(Bağlıdır onun işi Rabbimizin emrine.)

Bir gün Ömer Faruk’la, hazret-i Ebu Bekir,
Görüşüp dediler ki: (Acaba hikmet nedir?

İstedi Fatıma'yı, Ali'den gayri gençler.
Ama yine vermedi hiçbirine o Server.

Haydi gidip soralım, biz bu işi Ali'ye.
Fatıma’yı, Resulden istemez, acep niye?

Yoksa talep etmeye var mı bir mani hali?
Soralım, ne sebepten bekliyor böyle Ali?)

Bunu öğrenmek için, gittiler hemen ona.
Gördüler, su veriyor bir kimsenin bağına.

Selam verip, onunla müsafahalaştılar.
Daha sonra oturup, bu mevzuyu açtılar.

Dediler ki: (Ya Ali, öndesin her hayırda.
Yüksek mertebedesin Resulullah yanında.

Fatıma’yı, çokları istedi, biliyorsun.
Kimseye verilmedi, sen neyi bekliyorsun?

Zannederiz bu devlet, sana nasib olacak.
Bunun sebebine de, yapışmak lazım ancak.

Bu hususta, Eshabın arzusu böyledir hep.
Resulden Fatıma'yı bir de sen eyle talep.)

Ali bin Ebi Talip, duyunca bu sözleri,
Sevinip, yaşla doldu o mübarek gözleri.

Dedi ki: (Benim dahi böyledir arzum, ama,
El darlığı manidir böyle geri durmama.)

Ona, şöyle dedi ki hazret-i Ebu Bekir:
(Resulullah katında, bu, hiç mühim değildir.

Mani olmaz bu işe, maddi sıkıntı hali.
Var hane-i Resule, talep eyle ya Ali.)

O dahi (Peki) deyip onun nasihatına,
Geldi Resulullahın mübarek kapısına.

Çaldı ve girmek için beklerken içeriye,
Evden Ümmü Seleme seslendi (Kim o?) diye.

Allah’ın Sevgilisi buyurdu ki: (Aç hemen.
Zira makbul, mübarek bir kişidir o gelen.

Çünkü o, çok seviyor hem Rabbini, hem beni.
Allah ve Resulü de, çok sever bu geleni.)

O, açmaya giderken, dedi ki: (Emredersin!
Lakin o, kim ola ki, hakkında böyle dersin?)

Buyurdu: (Amcam oğlu ve kardeşim Ali'dir.
Kapıyı çabuk aç ki, himmeti çok âlidir.)

Ümmü Seleme der ki: (Kapıya koştum hemen.
Az daha düşecektim, yüz üstü acelemden.)
 
 


Niçin geldin ya Ali?

Peygamber-i zişânın kapısını çalarak,
Girdi hazret-i Ali içeri, utanarak.

Sevgili Peygamberin, oturdu huzurunda.
Hiçbir şey konuşmaya gücü yoktu o anda.

Peygamber efendimiz, ona şöyle sordular:
(Niçin geldin ya Ali, bir ihtiyacın mı var?)

O, mahcubiyetinden başını öne eğdi.
Ne için geldiğini, bir türlü diyemedi.

Dedi: (Ya Resulallah, malumdur hazretine.
Vermişti babam beni, zatının hizmetine.

Hazretinden gördüğüm iyilik ve ihsanlar,
Öyle çok ki, yapamaz bunu başka insanlar.

Bendeniz her hususta, muhtacım hazretine.)
Bu kadar arz eyledi ve sükut etti yine.

Anladı Resulullah ne için geldiğini,
Ve lakin söylemeye hicab eylediğini.

Buyurdu ki: (Herhalde, Fatıma'yı istersin.
Ve lakin söylemeye, benden hicab edersin.)

Allah’ın Sevgilisi, ona böyle deyince,
O, (Evet) diyebildi, utanmıştı iyice.

Bunu, Fatıma’ya da duyurdu Resul hemen.
Hazret-i Fatıma da, sükut etti cevaben.

Buyurdu ki: (Ya Ali, senin, para edecek,
Neyin var mehr olarak, Fatıma’ya verecek?)

Dedi: (Ya Resulallah, yanımda şimdi benim,
Sadece bir atım var, bir de zırhlı gömleğim.)

Buyurdu ki: (Ya Ali, lazım olur sana at.
Ve lakin zırhlı olan gömleğini götür sat.)

Hemen (Peki) diyerek Allah’ın Habibine,
Gönderdi birisiyle, zırhı pazar yerine.

O gün hazret-i Osman, yaparken pazarını,
Görüp tanıdı hemen Mürteza'nın zırhını.

Onu satan tellala sordu ki varıp derhal:
(Sahibi, bu zırh için ne istiyor ey tellal?)

(Dörtyüz dirhem) deyince, dedi ki o tellala:
(Bunu ben, bu fiyata alıyorum pekala.)

Parasını ödeyip, o zırhı aldı hemen.
Yanına, dörtyüz dirhem koyarak ayriyeten,

Götürüp verdi o gün, hem hazret-i Ali’ye.
Dedi: (Layık değildir, bu zırh senden gayriye.

Bu dörtyüz dirhemle de, hallet düğün işini.
Kusuru oldu ise, affet bu kardeşini.)

Ali bin Ebi Talip o zırhı aldı yine.
Geldi Resulullahın mübarek hanesine.

Durumu arz edince, gayet memnun oldular.
(Cennette arkadaşım, Osman'dır) buyurdular.

Bilal-i Habeşi’ye, o paradan birazcık,
Vererek buyurdu ki: (Ya Bilal, çarşıya çık!

Biraz gülsuyu ile, biraz da bal satın al.
Ve bir kapta ezerek, bal şerbeti yap derhal.

Zira Fatıma ile Ali’nin nikahları,
Yapılacak, davet et Muhacir ve Ensarı.)

Bilal-i Habeşi de dışarıya çıkarak,
Bu nikah haberini bildirdi dolaşarak.

Mescid-i Nebeviye, cümle Eshab-ı kiram,
Geldiler ve mescidin içi dışı doldu tam.



Arş-ı a’lada nikah

Ne zaman ki Fatıma büluğuna erişti.
Resulün hatırına, şu düşünce gelmişti:

(Fatıma'nın annesi olsa idi hayatta,
Şimdi hazır olurdu çeyizi şu saatta.)

Resulün hatırına bu düşünce gelince,
Hak teâlâ katından, geldi Cibril hemence.

Dedi: Ya Resulallah, buyurdu ki Rabbimiz:
(Habibim, bu hususta üzülmesin, zira biz,

Ne lazım geliyorsa Fatıma'ya çeyizlik,
Cennet hazinesinden, hepsini temin ettik.)

Daha sonra Cebrail, huzurdan ayrılarak,
Az sonra geldi yine, eli dolu olarak.

Doldurmuş bir siniyi, Cennet yemekleriyle,
Ve yanında, bin adet Cennet melekleriyle.

Arkasından Mikail, yanısıra bin melek.
Geldi o da elinde, bir sini dolu yemek.

Geldi İsrafil dahi elinde yemeklerle.
Yanında, en seçilmiş bin adet meleklerle.

Hazret-i Azrail de, az sonra geldi hemen.
Geldi bin melek dahi, onu müteakiben.

Resulün huzurunda, tazim edip durdular.
Resulullah sordu ki: (Ya Cibril, nedir bunlar?)

Dedi: Ya Resulallah, buyurdu ki Rabbimiz:
(Fatıma'yı, Ali'ye münasip görürüz biz.

Kıydım nikahlarını Arş-ı a’la altında.
Bir nikah da o kıysın, Eshabı arasında.)

Duyunca Resulullah, bu müjdeyi Cibril’den,
Vardı hemen secdeye, sürur ve sevincinden.

Buyurdu: (Ey Cebrail, nikah, Arş-ı a’lada,
Ne şekilde yapıldı, anlatıver bana da.)

Dedi: (Ya Resulallah, peki, emredersiniz.
O nikah gecesinde, emreyledi Rabbimiz.

Açıldı kapıları, sekiz adet Cennetin.
Her çeşit ziynetiyle süslendi nikah için.

Kapandı Cehennemin kapıları da hemen.
Ne kadar melek varsa, yer ve gökte tamamen,

Arş-ı a’la altında, Tuba’nın gölgesinde,
Emr-i ilahi ile toplandılar hepsi de.

Sonra, bir rüzgar ile, Cennetin ağaçları,
Sallanıp, birbirine değince yaprakları,

Öyle tatlı nağmeler hasıl oldu ki ondan,
Duysaydı, kaybederdi kendini cin ve insan.

Sonra, kuşlar başladı ötüp nağmeleşmeye.
Öyle ki, hep melekler gark oldular neşeye.

Bu sevinç ve bu neşe, zirveye çıktığı an,
Bir nida geldi bana Hak teâlâ katından:

(Ya Cibril, vekili ol sen arslanım Ali'nin.
Fatıma’ya, bizzat ben vekilim nikah için.

Ey melekler, sizin de şahitliğiniz ile,
Zevceliğe verdim ben Fatma'yı Ali'ye.)

İşte ya Resulallah, bu nikah, gökyüzünde,
Bu şekilde yapılıp, tamam oldu o günde.)


Benim arzum bu değil

Hazret-i Fatıma’yı, ona, Fahr-i kâinat,
Dörtyüz akçe mehr ile teklif eyledi, fakat.

Fatıma hazretleri başladı ağlamaya.
Dedi: (Razı değilim bu mehirle nikaha.)

Hak teâlâ katından Cibril gelip dedi ki:
Ey Allah’ın Habibi, Rabbimiz emretti ki:

(Razı olmadı ise Fatıma bu mehrine,
Arttırıp, dörtbin akçe teklif edin kendine.)

Gelip teklif ettiler kendisine bu mehri.
Yine kabul etmedi Fatıma hazretleri.

Geldi Cibril dedi ki: Emrediyor Rabbimiz:
(Yine razı değilse, dörtbin altın veriniz.)

Gelip, dörtbin altını teklif ettiler, fakat,
O, bu altınlara da etmedi hiç iltifat.

Dedi ki: (Mehir için, benim arzum bu değil.)
O anda gökyüzünden geldi yine Cebrail.

Dedi: Ya Resulallah, emretti Hak teâlâ:
(Bizzat gidip sorunuz, ne istiyor pekala?)

Vardı hemen yanına, temiz kerimesinin,
Buyurdu ki: (Ey kızım, nedir ki arzun senin?)

Dedi ki: (Babacığım, kızların mehirleri,
Altın ile gümüşten olmaktadır ekseri.

Ben, Allah Resulünün madem kerimesiyim.
Benim mehrim, onlardan farklı olsun isterim.)

Fahr-i âlem sordu ki: (Ey kızım, öyle ise,
Nasıl mehir istersin, muradın söyle bize.)

Dedi ki: (Babacığım, kıyamet gününde, sen,
Kaç günahkâr mümine şefaat edeceksen,

Ben de, hanımlarına şefaat eyleyeyim.
Benim mehrim bu olsun, dünyalığı nideyim?)

Resulullah, kızından duyunca o gün bunu,
Bildirdi Cebrail’e bu yüksek arzusunu.

Cibril gelip dedi ki: (Arz ettim Rabbimize.
Kabul edip, gönderdi beni hazretinize.)

Bu sefer de Fatıma, arz etti: (Babacığım!
Bir isteğim daha var, onu da ister canım.

Sizin, mahşer gününde şefaat eylemeniz,
Âyet-i kerimeyle sabittir hiç şüphesiz.

Lakin benim, mahşerde etmem için şefaat,
Yoktur şimdi elimde bir vesika, bir berat.)

Buyurdu ki: (Ey kızım, Rabbime arzedeyim.
Ne ferman buyurursa, sana haber vereyim.)

Cebrail, bunu dahi arz ederek Allah’a,
Bir Cennet ipeğiyle geldi Resulullaha.

Arasında bir beyaz kağıt vardı Cennetten.
Üzeride, şu yazı yazılmıştı kudretten:

(Fatımat-üz Zehra’nın isteği üzerine,
Bu yazılı vesika, verildi kendisine.

Mahşer günü, günahkâr hanımlara şefaat,
Edeceğine dair, verilmiştir bu berat.)

Resulullah, alarak bu beratı eline,
Getirip teslim etti temiz kerimesine.

Nihayet beratı da alınca pederinden,
Buyurdu: (Bu nikaha razı oldum şimdi ben.)



Zevceni ister misin?

Hazret-i Ali der ki: İşbu nikah gününden,
Çok zaman geçtiyse de, söz olmadı düğünden.

Bir şey buyurmayınca o Server bizatihi,
Hicabımdan ağzımı açamazdım ben dahi.

Ama Resul-i ekrem, tenhada bazan bana,
Şöyle buyururdu ki: (Ya Ali, müjde sana.

Zira senin hatunun, ne iyi birisidir.
O, cümle hatunların bil ki seyyidesidir.)

Bir gün hazret-i Ukayl dedi ki ona bizzat:
(Bu akd-i izdivaçtan memnun olduk biz, fakat.

Muradımız odur ki, bu iki bahtiyarlar,
Şöyle, birbirlerine daha yakın olalar.)

Dedi: (Evet, ben dahi böyle istemekteyim.
Lakin Resulullahtan çok hicab etmekteyim.)

Sonra kalkıp gittiler o Serverin evine.
Az sonra rastladılar yolda Ümmü Eymen’e.

Peygamber-i zişânın dadısıydı bu hatun.
Bu hususta, fikrini sordular bir de onun.

O dedi: (Bu iş için, lüzum yok gelmenize.
Bunu haber veririm, öğrenerek ben size.)

Ve onların yanından ayrılıp Ümmü Eymen,
Ezvac-ı tahiratın yanına vardı hemen.

Onlar da toplanarak, çare için bu işe,
Geldiler hep birlikte, hazret-i Aişe’ye.

Hazret-i Hatice'yi anarak dediler ki:
(O, şu anda hayatta olsa idi eğer ki,

Olmazdı bizler için, bugün böyle endişe.
Çünkü o, daha iyi eğilirdi bu işe)

Peygamber efendimiz duyunca bu sözleri,
Ağlayıp, yaşla doldu o mübarek gözleri.

Buyurdu: (Öyle hatun nerede hakikaten.
O beni tasdik etti, herkes inkâr ederken.

Hatta benim yoluma, sarf etti her varını.
Din-i islam uğrunda verdi bütün malını.

Rabbimiz buyurdu ki: Söyle ona, elbette,
Onun için, zümrüdden köşk yapıldı Cennette.)

Sonra, Resulullaha o mübarek hanımlar,
Dediler ki: (Ali'nin size arzuhali var.)

O zaman buyurdu ki: (Çağırın, gelsin hemen.)
O gelince, hanımlar çıktılar hepsi evden.

O girdi içeriye, mahcup idi bir hayli.
Buyurdu ki: (Zevceni ister misin ya Ali?)

Dedi ki: (Anam babam, canım sana fedadır.
Müsaade ederseniz, muradım bu yoldadır.)

Esma binti Umeys’e buyurdu ki o vakit:
(Fatıma’nın evini, hazır eyle hemen git.)

Esma, (Peki) diyerek o eve gitti hemen.
Üç adet minder yaptı, hasır ile deriden.

O gün yatsıdan sonra, Resul-i ekrem dahi,
Gelip, yapılanları gördüler bizatihi.

Üç minder ve bir halı, yastık ve su kırbası.
İki el değirmeni, bir testi, bir su tası.

Bir havlu, bir elbise, bir sedir, bir de yorgan.
Ev eşyası ve çeyiz, ibaretti bunlardan.
 



Fatıma mübarektir

Resulün emri ile yapıldı her hazırlık.
Evin eşyaları da, tamamlanmıştı artık.

Emretti Resulullah hem hazret-i Ali’ye:
(Biraz yağ, biraz hurma, satın alıp gel) diye.

Beş dirhem ile hurma, dört dirhemle yağ aldı.
Resul-i müctebanın huzurlarına vardı.

Aliyyül Mürteza’ya, sonra Fahr-i kâinat,
Buyurdu: (Sofra getir, deriden olsun fakat.)

O deriden sofrada, hurma, yağ ve yoğurdu,
Mübarek elleriyle karıştırıp yuğurdu.

Bir çeşit yemek yapıp, buyurdu ki o zaman:
(Ya Ali, var dışardan getir kimi bulursan.)

O, çıkıp dışarıda, gördü çok kalabalık.
Gelip Resulullaha arz etti bunu artık.

Buyurdu: (İçeri al onları onar onar.)
Allah’ın izni ile, hepsi yiyip doydular.

Yediyüz kişi idi gelenlerin cümlesi.
O azıcık yemekten, yedi ve doydu hepsi.

Bu velime yemeği yendikten sonra ise,
Buyurdu ki: (Ya Ali, siz gidin evinize.)

Hazret-i Ali der ki: (Üç gün geçti aradan.
O Server, hanemize teşrif etti tekrardan.

Bana buyurdular ki: (Ya Ali, su getir az.)
(Peki) deyip, hemence getirip eyledim arz.

(Biraz iç, biraz kalsın) diye emreylediler.
Ben içtim, kalan suyu üzerime serptiler.

Tekrar, (Su getir) diye emretti yine bana.
Onu dahi getirip, arz ettim hemen Ona.

Bana yaptığı gibi, ona da yaptı aynen,
Sonra da, dışarıya gönderdi beni hemen.)

O dışarı çıkınca, çağırdı Fatıma’yı.
Ondan sual eyledi Aliyyül Mürteza’yı.

Fatıma arz etti ki: (İyi halleri çoktur.
Bütün üstün sıfatlar, kendisinde mevcuttur.)

Ve ilave etti ki: (Babacığım ve lakin,
Bazıları diyor ki, çok fakirdir helalin.)

Buyurdu ki: (Ey kızım, inanma buna aman.
Asla fakir değildir senin erin ve baban.

Cümle hazineleri arz ettiler babana.
Lakin dönüp bakmadı, bir kerecik o yana.

Erkeklerden, ilk önce iman eden erindir.
Eshabımın içinde, ilimde en derindir.

Rabbimiz, ehl-i beytten seçti iki kimseyi.
Bunlardan biri baban, helalindir diğeri.

Ey kızım, sakın ola isyan etme erine.
Ve asla muhalefet eyleme bir emrine.)

Çağırdı daha sonra, Aliyyül Mürteza’yı.
Ve ona ısmarladı Fatımat-üz Zehra’yı.

Buyurdu ki: (Fatıma mübarektir ya Ali!
Allah’ın rızasına muvafıktır her hali.

Hem benden bir parçadır, onu incitmeyesin.
Yoksa ben incinirim, bunu böyle bilesin.)

Hazret-i Ali dahi, üzmedi Fatıma'yı.
O da hiç incitmedi, Aliyyül Mürteza’yı.



 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol