Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
=> Şifayı veren Allah
=> Tohumlar bitkiye dönmezse
=> Ağaç Dikmek
=> Ebû Amr
=> Ahmet Mekki Efendi
=> Ağlayan Çocuk
=> Kibirlinin Burnu
=> Unutmak Kolay
=> Dudakla Bardak Arası
=> Belki de hatâ bizde
=> Kaynanayı ne yapmalı?
=> Borcum Vardı
=> Bir saatin kaça?
=> Gelinciğin Vefâsı
=> Beterin Beteri Var!
=> Bir Düğün Hikâyesi
=> Aklın Üstünlüğü
=> İpin Hesabı
=> Hızır Aleyhisselâm Nasıl Görülür?
=> Affetmenin Dayanılmaz Hafifliği
=> Kayıp Saat
=> Bebek
=> Affet Babacığım
=> Yeşil Elbise
=> Sakın ihmal etme!
=> Geçti Artık Geçti...
=> Vefa
=> Gizli Sevgi
=> Son Fırsat
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Bir Düğün Hikâyesi


Bir Düğün Hikâyesi
 


Osman Gâzî düğüne dâvet edilmişti... Bilecik Tekfûru evleniyordu. Yarhisar Tekfûru'nun 13 yaşındaki kızı güzel Helofira'yı alıyordu.
1299 yıllarında, güzel Anadolumuza, Selçuklu Türkleri hâkimdi. İstanbul ve civârında yaşayan Bizans İmparatorluğu'nu yıkmak için durmadan çalışırlardı. Bunun için taâ İstanbul'a kadar uç kuvvetler gönderilirdi. Osman Gâzi, bu uç beylerinin en cesuruydu. Oğuz Türkleri'nin 24 boyundan biri olan Kayıların başbuğu idi. Selçuklu Sultânı, kendisine Söğüt Kasabasının, Domaniç dağlarını da vermişti. İstanbul civârında bulunan bir çok kale ise, Bizans'ın elinde idi. Her kalenin başında, Tekfur isimli bir kumandan mevcuttu. Bizans İmparatorluğu'nu korumaya ve kurtarmaya çalışıyorlardı.
Osman Gâzî, gözüpek adamlarıyla Bizans'a ve tekfurlarına kan kustururdu. Ondan çok çekinirlerdi. Bilecik Tekfuru da, pek korktuğu Osman Bey'i kendi düğününe dâvet etmek zorunda kalmıştı. Fakat bu dâveti kendisi yapamamıştı. Eskiden Tekfur olan, ama Osmanlılar'ın adâletini gördükten sonra Müslümanlığı seçen Köse Mihâl'e ricâ etmişti.Mihâl Bey, Müslüman olduktan sonra sayısız kahramanlık göstermiş ve kendisine 'Gâzî Mihâl' adı verilmişti.
Düğün dâvetini duyan Osman Bey gülümsedi. Gene de hayret etmişti:
-Ne dersin Mihâl?.. Bu keferenin bizi dâvetten maksadı ne ola?..
-Beli Beyim, maksadı fesatlıktır.
-Bilecik'te adamların, çaşıtların var mıdır?
-Hemi de sarayın tam göbeğinde.
-Onlar ne fısıldar?
Mihâl Bey sesini yavaşlatarak :
-Niyetleri düğünde seni zehirlemekmiş Beyim.
Kara Osman'ın kara kaşları çatıldı. Boynundaki şah damarı kabardı. Fakat hiddeti çok sürmedi.
-Biz de bunu beklerdik. Lâkin her işte bir hayır vardır. Sen hele yoldaşlarımızı, candaşlarımızı bir çağır bakalım. Onlar ne tedbir düşünürler? Meşveret gerekir.
Biraz sonra otağ, aşîret beyleriyle dolmuştu. Herkesin geldiğini gördükten sonra, Osman Bey ayağa kalktı. Ayakta iken elleri dizlerinden aşağı sarkardı. Çok heybetli ve tatlı dilli idi. Arkadaşlarının ayrı ayrı gözlerine baktı. Sonra kısaca vaziyeti anlattı. Beyler hep onu dinliyorlardı. Bitince sordu:
-Akça Koca... Sen ki babam cennetlik Ertuğrul Gâzî ile bunca yaş yaşamışsın, bunca cenge girmişsin. Bu kâfir Tekfûr'a ne tedbir buyurursun?
Ak saçlı Akça Koca'nın cevâbı kesindi:
-Buyruk senindir Beyim.
-Tedbirini bağışla Akça Kocam...
-Hele öteki beyleri de bir dinlesek Kara Osman'ım.
Dediği gibi oldu. Meşverete katılan Abdurrahman Gâzî, Satuk Alp, Kara Mürsel, Uytuğ Alp, Samsa Çavuş, Turgut Alp, Gâzî Mihâl ve Konur Alp Beyler dinlendi. Konuşarak danışarak güzel bir karara vardılar. Sonunda Osman Gâzî, Mihâl Bey'e buyruğunu bildirdi.
-Hemen Tekfûr keferesine varup, dâvetten ziyâde memnun olduğumuzu bildiresin. Hak nasîb eyler ise, düğüne gelmek istediğimizi ilâve edesin. Götüreceğim 2 tiftik sürüsünü de, hediye olarak kabûl etmesini söyleyesin.
-Can baş üstüne Beyim...
-Velâkin artık yaz geldiğini, Bileciğe kadar vardıktan sonra, Domaniç Yaylası'na geçmek istediğimizi bildirip, ruhsat isteyesin.
-İsterim Beyim.
-Sor bakalım harem halkımız, kadınlarımız, kızlarımız, düğüne ağırlık olur mu?
-Ne ağırlığı Beyim? Kâfir sizi zehirledikten sonra, kadınlarınızı, kızlarınızı da câriye yapmayı düşler mutlakâ.
-Sen sor hele! Tedbirde kusur gerekmez.
-Sorarım Beyim sorarım. Fakat önce, 40 sandık düğün hediyesinden bahsetsem?
-Doğru dersin Mihâl Bey. Asıl düğün hediyemizin tam 40 sandık doldurduğunu önceden söylemelisin. Sakın unutma, kendi gözlerinle sandıkları saydığını ilâve et.
-Unutur muyum Beyim?
Bilecik Tekfûru, tiftik sürülerini görünce deliye dönmüştü. Fakat onu asıl sevindiren şey, Kara Osman'ın tuzağa düşmesiydi. Hele arkadan gelecek 40 sandık düğün hediyesini de duyunca, keçi sakalı titredi. Böylesini Bizans Kayseri bile göndermezdi.
-Doğru mu dersin bre Mihâl? Hakîkaten 40 sandık hediye getirir mi bu Türkmenoğlu?
-Gözlerimle gördüm. Sandıklar tam 40 tâneydi.
-Vay canına! Fakat gene de anlayamıyorum. Bu kadar ağırlığı nîçin göze almışlar?
-Nîçin almasın haşmetlim? Buradan yaylaya, Domaniç dağlarına geçecekler ya... Haremindeki 40 hâtunu da berâber getirdiği için, 40 sandık hediyeyi gözden çıkarmış Osman Bey. Düğünde sana yük olmak istemez. Sonra, şânına lâyık bir armağan vermesi gerkemez mi?
Bunları işiten Tekfûr'un gözleri parlamıştı. Tam Mihâl Bey'in tahmin ettiği gibi kadınları nasıl köle yapacağını düşünüyor olmalıydı.
-Gelsinler, gelsinler... dedi. Biz de onlara öyle bir ağırlama merâsimi yaparız ki, cümle âleme şân olur. Muhteşem Bizans İmparatorum Palaologos Hazretleri bile hayrette kalır.
Söğüt Kasabası'nda gizli ve heyecanlı bir hazırlık vardı. Düğüne gidilecekti... Kararlaştırıldığı gibi, büyük boyda 40 tâne sandık hazırlandı. Pırıl pırıl cilâlı bu hediye sandıklarına, çok îtinâ ediliyordu. Hepsine altın süslemeler ve gümüş çiviler çakıldı. Her birinin yan tarafına, küçük delikler açıldı. O deliklerden kırmızı, beyaz ve pembe tüller sarkıtıldı. Düğün evine gitmeye lâyık şekilde süslendi. Nihâyet içlerine hediyeleri de kondu.
Türkmen nineleri ise, haremdeki 40 yörük hanımını süslediler, donattılar. Düğüne hazır hâle getirdiler.
Öğleye doğru, kâfile yola çıktı. 40 sandık hediye ve 40 Türkmen hâtunu Bilecik'te sabırsızlıkla bekleniyordu.
Osman Gâzî, beyaz atıyla Tekfûr sarayına girince, herkes hayret etmişti. Çünkü yanında sâdece üç arkadaşı bulunuyordu. Bunlar Abdurrahman Gâzî, Konur Alp ve Akça Koca Beylerdi.
Tekfûr, onları yapmacık bir nezâketle karşıladı. Düğün ziyâfetine buyur etti. Ortalığı zâten şölen etlerinin kokusu kaplamıştı.
Misâfirleri, kayınpederiyle tanıştırdı. İhtiyâr Yarhisar Tekfûru da şaşalamıştı. Öyle ya... Bizans'a kan kusturan meşhur Osman Gâzî, bu kadar tedbirsiz, bu kadar hatâlı olabilir miydi? Kendi ayaklarıyla ölümüne koşar mıydı?
Herkes böyle birbirini süzerken, Büyükkapı tarafından gürültüler duyuldu. Sevinç çığlıkları arasında yeni dâvetliler göründüler. Meğer Mihâl Bey, 40 sandık düğün hediyesini ve hâtunları getirmişti. Harem halkıyla birlikte, orta avluya geçtiler. Prensesler ve saray kadınları, yeni misâfirleri ağırlamak için koşuştular. Gelenler daha çok 13 yaşındaki güzel gelini merâk ediyorlardı. Gelin hanım nedense şaşkın ve üzgün görünüyordu. Kadınlar için orta avluya masalar hazırlanmıştı. Osman Bey, hâtunlarla aynı masada oturmadığı için, onlar ayrı yerde ağırlanıyordu.
Tam bu sırada Osman Gâzî'nin gür sesi ortalığı kapladı:
-Yâ Allah, Bismillâh, Allâhüekber!..
Besmele çekilmişti, buyruk verilmişti.
Orta avludaki 40 Türkmen kızı, bu sesi duyar duymaz, şalvarları arasından eğri kılıçlarını çektiler. Başlarındaki takma saçları, tülleri, peçeleri de atınca, ortaya 40 Osmanlı bahâdırı çıkmaz mı?
Prenseslerin düşeslerin, halayıkların çığlıkları arasında dış avluya hamle ettiler. Bu sırada Mihâl Bey de, hediye sandıklarını açıyordu. Her sandığın içinden, eğri palalı, pala bıyıklı Osmanlı levendleri fırlayıverdiler...
Ortalık ana baba gününe dönmüştü. Şövalyeler, subaylar ve askerler çoktan pes etmişlerdi. Zâten dövüşemeyecek kadar sarhoştular. Belki zindanlarda, sarhoşluktan ayılırlardı. O zaman ne olduğunu her halde anlarlardı.
Bilecik Tekfûrunu sakalından yakalayan Konur Alp, kılıcı havada seslendi.
-izin ver Beyim, şu keferenin kellesisini uçurayım.
Osman Gâzî başını iki yana salladı.
-Olmaz Konur Alp, olmaz. Biz buraya düğüne geldik, düğün henüz bitmedi ki...
Ele geçen ganîmet, savaşçılar arasında hemen oracıkta taksîm ediliyordu. Bunların en güzeli de, Osman Gâzî'nin oğlu Orhan Gâzî'ye düştü. Teliyle puluyla güzel gelin Helofira, Nilüfer adını aldı. 18 yaşındaki Orhan Bey'le evlendiler. Çok mesut bir hayat yaşadılar.







 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol