Ana Sayfa
Video
Galeri
♦♦►Haber
Bütün Gazeteler
Köşe Yazarları
Net Gazete
♦♦►Tarih
Prof.Dr.Ekrem Bugra Ekinci
Tarih Ansiklopedisi
Türk Âlemiyiz
♦♦►Sağlık-Yemek
Sağlık
Pratik Bilgiler
Hekimce.com
Bitkilerin FAYDALARI
♦♦►Dini
Sohbet
E-kitap
Duâlar
Ilahiler
İlahi dinle
Hikâyeler
Menkîbeler
Osman Ünlü
Silsile aliyye
HuzuraDogru.Tv
Sûreler Ve Dûalar
Internet Radyonuz
Kıyâmet Alâmetleri
Muhammed Aleyhisselamın Hayatı
Esma-i Hüsnâ (Anlamlari)
Esma-i Hüsnâ (Faydalari)
Yazar Ömer Çetin Engin
=> Sıkıntınmı Var Oku Geçer
=> Bir Ateistin Hidayeti (1)
=> Bir Atesitin Hidayeti (2)
=> Bir Ateistin Hidayeti (3)
=> Bir Ateistin Hidayeti (4)
=> Bir Ateistin Hidayeti (5)
=> Kainatta zerre bile değiliz
=> sADAKta çok ok var
=> Sevgili Peygamberim (sallallahü aleyhi ve sellem)
=> KİM AKILLI
=> ZORU GÖRÜNCE...
=> HER SENE BİR DAİRE ALIYORDU...
=> Bu dünya rahatlık yeri değil
=> KAFAM BOZUK DİYORSAN
=> KALP (SAHTE) PARA...
=> EVLAT ACISINI BAĞRINA BASMAK
=> O'na beslediği aşk
=> Cennet yolunun yolcuları
♦♦►Eğlence
Tavsiyeler
Kare Bulmaca
Serbest Yazılar
Enteresan Bilgiler
Biliyor Musunuz ??
Eğitici Oyunlar(Fransizca)
♦♦►Diğerleri
Sesli Tiyatro
İllerimiz
Sitemap
 

.

Bir Ateistin Hidayeti (1)

Bir Ateistin Hidayeti (1)

Yeni bir hayat dizisiyle sizlerleyiz. Gazeteci-Yazar Ömer Çetin Engin'in kaleminden yaşanmış bir hayattan gerçek ve ibretlik bir kesit: 'Bir Ateistin Hidayeti.' 5 bölümden oluşan bu yazı dizisinin çarpıcı ve merak uyandırıcı ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz...

 

Bir Ateistin Hidayeti (1)
(Yaşanmış hatıra…)

Onu yıllar sonra iş dönüşü evime giden yolda, yirmi metre kadar önümde yürüyor gördüm...
Seslendim, - Büleeent...
Beni görünce yüzünde bir tebessüm belirdi...
Yüz hatları genelde kontrollüydü küçük yaştan beri...
Bir tebessüm evet... Çünkü Bülent'le hiç kötü hatıramız yoktu... Birbirimizi kırmamıştık çocukluk yıllarımızdan beri... Yoksa çoğu insana mesafeliydi o...
Hal hatır sorma faslından sonra evlerimizin yolunu tuttuk o akşam...
Ertesi gece yine evime giderken gördüm onu... Yine yirmi metre önümden yürüyordu...
Dejavu türü bir şey yani…
Yine birkaç kısa hal hatır faslı ve bizi bekleyen uykuya koşturmak...
Üçüncü gece ve...
Doğru bildiniz... Yine yirmi metre önümde salına salına yürüyen Bülent...
Bunda bir iş var...
Saatlerini ayarlasan buluşamazsın bu şekilde...
Metreleri ölçsen oturtamazsın bu mesafeyi...
Bu dejavunun ötesinde bir şey...
Ötelerden gelen bir kurgu mu acaba...
Bilmiyorum o an için...
Üç ay sonra anlayacağımdan da habersizim...
O akşam biraz daha konuşalım diye kararlaştırdık... Onda da -her ne kadar inanmasa da- metafizik çağrışımlar mı oldu bu üç gecede… Sormadım, bilemiyorum açıkçası...
Ama yıllarca aynı yoldan gelip gitmişiz de karşılaşmamışız...
Niye bu üç gizemli gece, bu üç gizemli kesişme...
Sonrasında da defalarca aynı geceler tekrarlandı...
Sözleşmeden buluşmak ki ne buluşma... Sözleşseniz bu kadar dakik bir araya gelemezsiniz...
Her gece aynı saatte ve yirmi metre önümde...
Ben günlük eve dönüş saatimde bir rötar yaşasam da bu böyle…
Yavaş yavaş açıldı...
Ayakkabıcılıkla uğraşıyor Bülent...
1.85 boylarında sarışın, mavi gözlü yakışıklı bir çocuk...
Ona rağmen günümüz modasına (!) bakıldığında hayatında şaşılacak şekilde hiç sevgilisi olmadığını söylüyor...
Yugoslavya göçmeni bir ailenin küçük oğlu...
İş yerinde çalışanların kaytarmasından ve insanların sözlerini tutmamasından başlıyor söze...
Kendisini toplumla bir türlü özdeşleştiremediğini bu kalabalıklara ait olmadığını dile getiriyor...
Kız erkek yakınlaşmalarının hayvani seviyeye yakın olduğundan konu açıyor ki şaşırıyorum...
Böyleleri de kalmış mı diyorum içimden tabi ki belli etmeden...
Kendisinin başka frekanslarda dolaştığını anlatıyor...
- Ne gibi…
- Nasıl anlatsam ki Çetin... Hayatı, her şeyi sorguluyorum... Beni biliyorsun ilkokuldan atıldım... Okumadım... Ama felsefeye merak saldım... Sayısız kitaplar okudum... Bu arada İmamı Gazali'yi de okudum...
- Sonra
- Bir şey söylersem kızar mısın...
- Hayır söyle...
- Sen Allaha inanıyor musun
- Elbette...
- Ben inanmıyorum...
Şoke olmuştum...
 
YARIM METRE YANIMDA AMA, O KADAR UZAKTA Kİ...

Tüylerim diken diken... Onu böyle bırakmamıştım...
Çocukluğumdan beri tanıdığım Bülent... Hayatın bizi farklı yerlere savurmasından yıllarca görüşemediğim bir insanı ne halde bulmuştum...
- Kızdın mı...
- Üzüldüm...
- Ama izin almıştım... Olduğumdan farklı mı davransaydım... Senin inancına saygılıyım... Ama ben inanmak zorunda değilim... Yani sen üzülme diye öyle görünemem...
- Evet anlıyorum... Ama benim inandığım dine göre seni bekleyen akıbetin sebebiyle üzüntüm... En nihayetinde bir mazi paylaştık seninle...
Evet öyleydi... Yarım metre yanımda duran Bülent... Bu haliyle ölürse ebediyen azap görecekti... Ve benim elimden bir şey gelmiyordu... 
Yıkıntıdan sonra bir ferahlık gelip buluyor insanı ama...
Bir anda aklıma bu üç gecelik rastlaşmalarımız geldi... Bir umut ışığı yandı dünyamda...
'Boş değil bu kesişmeler' dedim içimden...
Bütün düşünce dünyamı, benliğimi, vaktimi, dertlerimi geriye atma zamanıydı... Onu öylece uğurlamak aklımın ucundan bile geçmedi... İki buçuk ay sürecek fikir savaşımız başlamak üzereydi... Bu yetmiş günlük zaman diliminden sonraki on beş günlük sürede tıkanıp kalacak ve sonrasında da Rabbimizin merhamet ve büyüklüğüne şahit olacaktık...
Tabi o anda bunların hiçbirinden haberimiz yoktu...
Söze başlamalıydım...
- Benim inancıma göre sen sonsuz olarak helak olmak üzeresin...
- Evet biliyorum... İslamiyetten bilgim var...
- Senin inancına veya inanmamana göre de ben boşuna yoruluyorum...
- O da doğru... Evet...
- Ben kendimin, sen de kendinin doğru olduğuna inanıyorsun...
- Evet...
- O halde ispatlara, itirazlara ne dersin...
- Bu konuyu seninle konuşurum... Çoğu kimseyle konuşmaya gerek bile görmedim... Ama seninle konuşurum... Sana güveniyorum...
- Ama bir şartla...
- Nedir...
- Doğru olana doğru demek... Gereksiz yere altta kalmamak düşüncesine kapılmayacağız... Bu kendini kandırmak, vakti kaybetmekten başka bir şeye yaramaz...
- Tamam bence de...
Uygun bir zeminde buluşmuştuk... En azından girişeceğimiz fikrî savaşın adaletli olması lazımdı... Kendi yetersizliğimizi kaprisle örtmenin ne alemi vardı... Şu anda birçok insan bu yanılgıya düşüyor...
Ömrü 60'a yaklaşmış olanların bile bu kişilik zaafından kurtulamadıklarını acı acı görüyorum...
 
Aradan tebessüm ediyordu... Belli ki utanıyordu da bir yandan... Ama kararlıydı ateist olmakta...
- Ne sebep oldu buna Bülent... Anlat bana... Çocukken camide namaz kıldığını hatırlıyorum...
- Dedim ya bu topluma yakıştıramadım kendimi... O camiye Kuran'ı öğrenmek için gittiğim dönemde bir gün müezzin sureleri doğru okuyamadığım için tokat attı bana...
İliklerim kurudu… O müezzinin yatacak yeri var mı acaba…

BU BİR PARADOKS...

- Aşağılık herif...
- O günden sonra camiye bir daha uğramadım... Ama kızdın sen...
- Evet ben de rastladım bu tiplere... Bizim mahalledeki müezzin var ya...
- Evet tanıyorum...
- Onun da çocuğunu okuyamadıkça nasıl dövdüğünü biliyorum ben... Gözlerimle şahitim... O çocuk büyüdü ve ne zaman görsem sarhoştu…
- Nasıl olur bu Çetin yaaa...
- Olur Bülent... Güneş vurur, ama odaya pencere büyüklüğünde ışık girebilir... Adamın sureti müezzin, din adamı... Ama zır cahil... Dinin estetiğinden, nurundan, şefkatinden haberi yok...
 - Biliyor musun ilk defa böyle bir açıklama aldım...
- Nasıl yani...
- Yaşça büyüklerime anlatmıştım bu olayı... Gerek ailemden gerek çevremden... Hepsi, 'Kim bilir ne haltlar karıştırdın' şeklinde alay ettiler... Yakın çevremden de böyle koptum... Sonra İncil okumaya başladım… O okuduğum İncil halen daha evde duruyor…
 
Az önce kuruyan iliklerim şimdi buz kesiyordu… Çünkü Bülent ve ailesinin mazisini az buçuk dinlemiştim… Yugoslavya'da hristiyanlara yakın büyümüşlerdi… Sonrasında Türkiye'ye göç…Devam etti konuşmaya…
- Ama bir sürü çelişki gördüm… İşaretledim… Saçma sapandı… Din denince hiçbir şey hissetmiyordum artık… Çalıştığım yerde bir abi elime felsefeye ait kitaplar tutuşturdu... Ben de zaten hayatı sorguluyordum... Yavaş yavaş dünyamda bir şeyler şekillenmeye başladı...
- Nasıl yani...
- Bu yıldızlar, sonsuz uzay... Bunu hiçbir güç yaratamaz... Nasıl olabilir...
- Evet yıldızlar, sonsuz uzay... Bak senin kurduğun cümlenin aynısıyla başladım...
- Evet... Niye…
- Şöyle bitirmek için… Bunları ancak Allah yaratır...
- Yok...
- Senin bu kurduğun cümle Stephan Hawking'i hatırlattı bana... Şu uzayla uğraşan, tekerlekli sandalyeye mahkum, felçli bilim adamı...
- Evet biliyorum...
- O'na kendi dilleriyle Tanrı var mı diye sordular... Uzay o kadar komplike ki, bunu hiçbir güç yaratamaz dedi... Bunu ancak Allah yaratır diyemedi... O şekilde düşünemedi... Nasip işi... Hiçbir gücün yaratamayacağı komplike, karmaşıklık içinde ama muhteşem bir düzen barındıran kainatı 'tesadüfle' izah etti ama... Acaip paradoksu fark ettin mi...
- Hayır…

(devam edecek)

-Ömer Çetin Engin-

omercetin@saatlimaarif.com
omer.cetin@tg.com.tr


 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol